Türkiye’de Düşünen Adam heykeliyle zaman zaman gündeme gelen önemli çağdaş Fransız sanatçı François-Auguste Rodin (1840-1917) hakkında kısa bir değerlendirme yapacağım. Eserlerinde insanın varoluşsal sorularına, hayatın anlam yüküne dair cevaplar bulmaya çalışan Rodin, iç çatışmalarını eserlerine yansıtmaktan çekinmeyen bir heykeltıraştır. O, insanın düşünsel karmaşıklığını ve derinliğini heykeliyle ifade ederek, izleyiciyi düşünmeye teşvik eder. Rodin’in bu düşüncesini en iyi yansıtan eserlerin başında Düşünen Adam eseri gelir. Heykel, insan düşüncesinin derinliğini ve karmaşıklığını görsel bir dille aktarır. Rodin’in sanat anlayışı, estetik güzelliğin ötesinde insan deneyimini anlama ve ifade etme itkisine odaklanır. Dolayısıyla Düşünen Adam heykelinde “düşünmek bizim en tabii halimiz” mesajıyla izleyiciyi düşünmeye teşvik etmektedir.
Rodin (1840-1917), Ugolino eserinde açlıktan oğullarını yiyen bir babanın heykelini yapar. Ugolino, açlığın verdiği dehşetle dizleri ve ellerinin üzerinde çömelmiştir. Rodin, Ugolino’nun başını eğmemiş, omuz ve sırt hizasında tutmuştur. Yüzünde acı ve öfke yoktur; açlığın dehşetiyle yıkama uğrayan, boş bakışlarıyla çılgına dönmüş bir ifade vardır. Bedeninde belirginleşen kaslar onu bir insan bedeninden bir hayvan bedenine dönüştürür. Açlığın insani edimlerden uzaklaştırdığı düşüncesi Ugolino heykelinde vücut bulmaktadır. Ugolino’nun çocuklarının vücut hatlarında da belirgin olan kasların olması çocukların Ugolino’nun gözüyle anlatıldığını resmetmektedir. Dolayısıyla Rodin bize farklı bakış açılarıyla açlığın dehşetini yaptığı heykelle somutlaştırmaktadır.
Rodin, Havva heykelinde düşünsel ve tarihsel figürlerin imgesel izdüşümünü göstermektedir. Kutsal dinlerde Havva’nın cennetten kovulması ve yasak elmayı yedikten sonra utanma duygusunu Rodin’in eşsiz çalışmasıyla Havva eserinde görürüz. Rodin’in duygu ve düşüncenin birleşimiyle ortaya çıkan eserde düşüncenin aksi net bir şekilde görünmektedir.
Rodin, eserlerinde salt iyinin ve güzelin peşinde değildir. Düşünsel derinlik taşıyan eserleri dinamik bir yapıya sahiptir. Böylece doğada karışılabileceğimiz “çirkin” şeylere de yer verir. Ona göre doğada insanların “çirkin” olarak kabul ettiği şey sanatla daha güzel hale gelebilir. O toplumda göz ardı edilen dışlanan ve bakışların çevrildiği varlıklara yüzünü dönerek sihirli elleriyle ona estetik bir güzellik atfeder. Bu bir nevi “simyacılık” ya da “büyücülüktür” (Flaccus, 2011: 24). Ancak Rodin’e göre bir sanatçının yaptığı şey bunun ötesindedir. Çünkü ona göre gerçek sanatçı için doğadaki her şey güzeldir. Önemli olan saf bir bakışla, cesurca var olanı görebilmektir. O şeydeki acıyı, tuhaflığı ve farklılığı fark etmektir. Gerçek sanatçı doğadaki varlıkları genel değerlere göre resmetmez, doğadaki hakikati ortaya çıkarabilecek her şeyi konu edinir. Çünkü gördüğümüz şeylerin sadece dış özelliklerine göre değerlendirirsek manayı kaybederiz. İçsel hakikat bu anlamda sanatçı için çok önemli bir malzemedir (Flaccus, 2011: 28).
Rodin’e göre her sanatçının eserinde sakladığı sırları olmalı, bu onun inancıyla ilintilidir. Çünkü doğada sırlarla gizlidir. O halde bir sanatçı yaptığı eserde o sırrı taşımalı. İnsanlar sırları inanç ve düşüncesine göre anlamlandırır, bu yüzden dinler vardır. Çünkü dinlerde sırlara sahiptir ve bu sayede bizim bunlara iman etmemiz beklenir. O halde sanat da bir çeşit dindir diyebiliriz (Flaccus: 2011, 29). Rodin’in sanatla ilgili düşünceleri kuşkusuz din gibi kadim bir olguyla tam olarak açıklanamaz ancak belli kaidelerle örnek gösterilebilir. Bunlar anlam arayışı ve dinin süreğen dinamik yapısı onun sanat anlayışıyla örtüşen tarafları olduğu fikri bu düşüncemizi desteklemektedir.
Sanatın şekilsel yönünün ön plana çıktığı heykel sanatında, görsellik ön plandadır. Görme duyusunun aldatıcılığının farkında olan Rodin, kullandığı tekniğin insanlarda sonsuz duyguya açık olduğunu belirtmektedir. Sembolik hatları akla yatkındır. Eserlerindeki imgelem hayal gücüne esnek tutar, kişide uyandırdığı “gotik, taşkın enerji” eserini ölümsüz kılar. İşte Rodin’i modern yapan da bu havadır, esnekliği ve süreğenliğidir. Kendisinden önceki eserlerinde mükemmelliği ve taklitçiliği hedefleyen biçimlendirme tekniklerinin aksine acı ve haz arasındaki duyguları kendine has bir karakterle yansıtarak modern heykelciliğin önemli bir figürü olmuştur.
O toplumda göz ardı edilen dışlanan ve bakışların çevrildiği varlıklara yüzünü dönerek sihirli elleriyle ona estetik bir güzellik atfeder. Bu bir nevi “simyacılık” ya da “büyücülüktür”.
Sonuç olarak Rodin’in eserleri, çağdaş sanatın evrimine ve insanın içsel dünyasının keşfine önemli katkılarda bulunmuştur. Onun sanatsal vizyonu, insanlığın karmaşıklığını ve derinliğini görsel bir dille ifade ederek, sanatın insanı anlama ve anlamlandırma yolculuğuna ışık tutar. Onun eserleri, bugün bile insanları etkileyen, düşündüren ve duygusal bir tepki uyandıran güce sahiptir. Rodin’in sanatı, insanın cevap aradığı doğruların bir derkenarıdır; insanın karanlık ve yalan yüzüne arkasını döndüğü bir gerçeklikle işler. O, sanat tarihinde iz bırakan ve hatırlanmaya devam eden büyük bir sanatçı olarak anılmaya devam edecektir.
Yararlanılan Kaynaklar
Louis William Flaccus, Sanatçılar ve Düşünürler: Maeterlinck, Wagner, Rodin, Hegel, Tolstoy, Nietzsche, İstanbul: Kapı Yayınları, 2011.