“İnsanın kendisiyle baş başa kalması,
ona yüklenen tüm kimliklerin birer kurmaca olduğunu fark etmesiyle başlar.”
— Søren Kierkegaard

Kierkegaard’ın bu sözü, varoluşun insana yüklediği en sarsıcı hakikate işaret eder: İnsan ancak anlamı sorguladığında kendisiyle karşılaşır. Yüzeyde, toplumun bireye sunduğu roller ve aidiyetler vardır; derinlikteyse bu rollerin dışında bir benlik yoksa, sadece boşluk, sadece hiçlik kalır. İşte insanın anlam arayışı, tam da bu hiçliğin kıyısında başlar.

Modern bireyin hayatı; meslekler, unvanlar, ideolojik yönelimler ve aidiyetler üzerinden inşa edilmiş, katman katman örtülmüş bir benlik anlatısıdır. Ancak bu anlatının geçerliliği, bireyin içinde yer aldığı sosyal alanla sınırlıdır. Bu alan değiştiğinde, bireyin kendine dair taşıdığı tüm sembolik değerler de askıya alınır.

Örneğin, akademik alanda entelektüel bir konuma sahip olan birey, sınıfsal habitusunun dışında bir toplumsal ortama girdiğinde, taşıdığı kültürel sermayenin artık işlevsiz olduğunu fark eder. Akademide karşılık bulan kavramsal dili, sembolleri, jestleri ve kültürel kodları, yeni alanda geçersizleşir. Kendini tanımladığı meşruiyet zemini bir anda yok olur. Bu karşılaşma, sadece sınıfsal bir kırılma değil, aynı zamanda varoluşsal bir sarsıntıdır.

Pierre Bourdieu’nün kavramsallaştırdığı “habitus” ve “alan” çerçevesinde bu durumu düşündüğümüzde, bireyin sermayesini anlamlı ve etkili kılan yapının dışına çıkması, sadece toplumsal değil, ontolojik bir kopuşa da yol açar. Zira birey, sermayesiyle birlikte özsaygısını, benlik anlatısını ve hatta hakikat duygusunu da yitirebilir. Bu durumda kişi, daha önce anlam yüklü bulduğu yaşam pratiklerinin anlamsızlaştığını, hatta kendisinin de o anlamdan mahrum kaldığını deneyimler.

Kendiyle ilgili inşa ettiği anlatı çökünce, bir tür varoluşsal enkazla baş başa kalır. Sanki kendi varlığının kalesi, içten gelen bir yangınla kül olur. Artık süslenmiş kimlikleriyle değil, ham ve kırılgan varlığıyla yüz yüzedir.

Bu noktada Heidegger’in “Nicht nichtet” yani “Hiçlik hiçler” sözü yankılanır. Çünkü hiçlik yalnızca bir yokluk değil, insanın kendine dair inançlarının çözüldüğü, anlamın silindiği yerdir. İnsan, kendi varlığının sahici temelini ararken, çoğu zaman kendisini bu boşlukta bulur. Bu deneyim ne yalnızca melankoli ne de sıradan bir krizdir; bu, anlamı yitirmenin sarsıcı hakikatiyle yüzleşmektir.

Bu varoluşsal çözülmenin daha kadim bir yorumuna ise İbn Arabi’nin düşüncelerinde rastlarız. İbn Arabi’ye göre varlık, mutlak anlamda yalnızca Hak’kındır; bizim “benlik” dediğimiz şey ise hakikatte bir vehimdir, bir gölge varlıktır. Ona göre kişi, kendi “ben” zannından soyunmadıkça hakikate eremez. Gerçek bilgi, “ben kimim?” sorusuyla değil, “ben kim değilim?” sorusuyla başlar. Anlam arayışı da burada, yani “kendinden soyunarak kendine yönelme” biçiminde zuhur eder.

İbn Arabi’nin “fena” kavramı, Kierkegaard’ın bireyin kendi iç gerçekliğiyle yüzleşmesini andırır. Fena, varlıktan geçip Hak’ta yok olmaktır; fakat bu bir “yokluk” değil, tüm yapay anlamlardan, tüm zahiri kimliklerden arınarak sahici varoluşa geçiştir. Bu bağlamda, modern bireyin anlam kriziyle gelen çözülmesi, aslında daha yüksek bir farkındalığın eşiği de olabilir. İnsan, kendi inşa ettiği benlik anlatısının yıkılmasıyla, hakikate açılan bir kapının önüne gelir. Yeter ki bu yıkımı, bir yok oluş değil, bir yeniden doğuş imkânı olarak kavrayabilsin.

Anlam arayışı, her zaman pozitif bir yönelimi temsil etmez; bazen bu arayış, bireyin kendi hiçliğini fark etmesiyle mümkün hâle gelir. Anlam, çoğu kez inşa edilen değil, yitirildikten sonra fark edilen bir şeydir. Bu yüzden, insanın anlamla kurduğu ilişki, yalnızca bir zihinsel faaliyet değil, aynı zamanda derin bir varoluşsal mücadelenin ifadesidir. Modern insan, anlamı dışsal yapılarda değil, kendi içsel çözülüşünde bulur. O çözülüşte yankılanan ses ise şudur: “Sen kendini bilmiyorsan, neyi biliyorsun ki?”

Yazar Hakkında

1992’de Tatvan’da doğdu. Lise eğitimini Erciş Anadolu Öğretmen Lisesi’nde, lisans eğitimini Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde tamamladı. Bu yıllarda editörlüğünü yaptığı edebiyat dergisinde şiir ve öyküleri yayınlandı. 2015’te Özel Eğitim Bölümü’nden mezun oldu. Şubat 2020’de Bursa Uludağ Üniversitesi’nde Din Sosyolojisi alanında yüksek lisansını tamamladı. 2015’ten beri MEB’de Özel Eğitim Öğretmeni olarak çalışmaktadır.

Yorum yaz