Modernite, hem toplumsal yapının dönüşümünü hem de bireysel deneyimlerin yeniden şekillenişini içeren çok katmanlı bir süreçtir. Estetik modernite ise bu sürecin özellikle sanat, kültür ve duyusal algı üzerinden tezahür eden yönüne işaret eder. Bu bağlamda Georg Simmel, modernitenin birey üzerindeki etkilerini analiz ederken onun hem düşünsel hem de duyusal yönlerini içeren estetik bir modernite anlayışı geliştirmiştir. Jürgen Habermas ve Walter Benjamin gibi düşünürlerle karşılaştırıldığında, Simmel’in yaklaşımı, moderniteyi yalnızca toplumsal yapıdaki çözülmeler veya rasyonelleşme süreçleri üzerinden değil, aynı zamanda bireyin gündelik yaşamında karşılaştığı estetik deneyimler üzerinden de okuma çabasıyla farklılaşır.

Habermas, estetik moderniteye dair geliştirdiği yaklaşımda, modern sanatın kendi içinde taşıdığı özerklik ve eleştirellik nosyonuna özel bir önem atfeder. Ancak modernitenin çözümlemesini estetik alanla sınırlı tutmaz; Max Weber’in kültürel modernite anlayışına yaslanarak bilim, etik ve sanat gibi üç değer alanının modern dönemde birbirinden ayrılması sürecini merkeze alır. Weber’e göre, bu ayrışma Batı kültürünün rasyonel temellerini oluşturmuş ve modernitenin kültürel kodlarını belirlemiştir. Weber’in analizinde modernite, rasyonelleşme ile özdeşleşen bir tarihsel sürece işaret ederken Habermas bu çerçeveyi kamusal alan, iletişimsel akıl ve normatif yeniden yapılandırma ilkeleriyle genişletir.

Ancak bu noktada Simmel’in modernite anlayışı, Habermas’ın çizdiği çerçeveden ayrılır. Habermas, Weber üzerinden kültürel moderniteyi toplumsal yapıların mantıksal ayrışması olarak tanımlarken Simmel modernitenin bireyin yaşam dünyasında estetik biçimlerle kurduğu ilişki üzerinden anlaşılması gerektiğini öne sürer. Simmel’e göre modern hayat, bireyin zihinsel ve duyusal düzeyde karşılaştığı yoğun uyaranlarla biçimlenmiş bir varoluş tarzıdır. Bu varoluş tarzı, Baudelaire’in Parisli flâneur figüründe cisimleşen geçici, kırılgan, değişken ve duyusal deneyimlerle doludur. Simmel’in modernite anlayışı, Baudelaire’in estetik moderniteye dair geliştirdiği duyarlılığa yakındır; bu bağlamda o, Weber gibi sistematik ussallık yerine, bireyin gündelik deneyimi merkezine alan bir çözümleme yolu benimser.

Benjamin ise Simmel’in açtığı bu hattı daha da derinleştirerek, modernitenin yalnızca bir tarihsel kırılma değil, aynı zamanda geçmişin imgelerinde saklı olan bir tarih-öncesi olduğuna işaret eder. Benjamin’in tamamlanmamış başyapıtı Das Passagen-Werk’te (Pasajlar) yer alan diyalektik imgeler fikri, modernitenin yalnızca geleceğe değil aynı zamanda geçmişin parçalarına dönerek kurulabileceğini savunur. Bu yönüyle Benjamin, moderniteyi bir tür arkeolojik kazı alanı gibi ele alır; pasajlar, vitrinler ve sokaklar aracılığıyla modern insanın deneyim dünyasını kazıma çabası içindedir. Benjamin’in metinlerinde sürekli olarak atıfta bulunduğu tek büyük sosyolog olan Simmel, onun bu yaklaşımı üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Ancak Benjamin’in amacı, Simmel’in yaptığı gibi modern yaşamın biçimsel analizini yapmak değil, bu yaşamın tarihsel olarak bastırdığı ya da unuttuğu imgeleri yeniden keşfetmektir.

Simmel ile Benjamin arasındaki bu ayrım, modernite deneyimine yönelik iki farklı ama tamamlayıcı bakışı ortaya koyar. Simmel, modernitenin bireyin ruhsal ve zihinsel yapısı üzerindeki etkilerini, büyükşehir deneyimi, moda, para ekonomisi ve bireysel özerklik bağlamında ele alırken Benjamin bu deneyimlerin tarihsel kökenlerine, imgelerle yüklü hafıza alanlarına yönelir. Habermas ise daha normatif bir yaklaşımla, modernitenin “tamamlanmamış bir proje” olduğunu ve rasyonel iletişim ilkeleriyle yeniden inşa edilmesi gerektiğini ileri sürer.

Sonuç olarak, moderniteyi yalnızca yapısal dönüşümlerle açıklamak eksik kalacaktır. Simmel’in bireyin duyusal ve zihinsel deneyimlerine odaklanan yaklaşımı, Benjamin’in tarihsel imgeleri gün yüzüne çıkaran arkeolojik bakışı ve Habermas’ın normatif modernleşme perspektifi, moderniteyi çok boyutlu bir olgu olarak değerlendirmek açısından tamamlayıcıdır. Bu farklı yaklaşımlar, modernitenin hem kırılgan hem de yaratıcı doğasını anlamamıza katkı sağlar. Özellikle estetik modernite ekseninde düşünüldüğünde, Simmel’in erken dönem modernite sosyolojisi, çağdaş düşünsel tartışmalar için hâlâ güncelliğini koruyan bir ufuk açmaktadır.

Yazar Hakkında

1992’de Tatvan’da doğdu. Lise eğitimini Erciş Anadolu Öğretmen Lisesi’nde, lisans eğitimini Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde tamamladı. Bu yıllarda editörlüğünü yaptığı edebiyat dergisinde şiir ve öyküleri yayınlandı. 2015’te Özel Eğitim Bölümü’nden mezun oldu. Şubat 2020’de Bursa Uludağ Üniversitesi’nde Din Sosyolojisi alanında yüksek lisansını tamamladı. 2015’ten beri MEB’de Özel Eğitim Öğretmeni olarak çalışmaktadır.

Yorum yaz