6 Şubat ve devamında yaşadığımız depremler bir kere daha gösterdi ki biz, yani Türkiye’nin güzel insanları, sorunlarımızı içinden çıkılamayacak bir raddeye kadar ertelemekte eşine zor rastlanır bir hüner sahibiyiz. Ne zaman ki çıkılacak bir yola dair bütün umutların yitirilmesi mevzubahis olur, o zaman iyilik kapıları sonuna kadar açılır, ilgili makamlar ve taraflar tepeden tırnağa faaliyete geçer. Normal zamanlarda, toplumun her kademesinden iştirakin olduğu kirli bir sessizlik mutabakatı vardır. Çünkü bu sessizliğin getirileri, konuşmanın ise handikapları vardır. Birileri muhakkak çıkar ve sizin sesinizi bağlamından koparır, derdinize milyonlarca kilometre mesafeden bakarak kendi siyasetine alet eder. Bu sebeple baştan belirtmekte yarar görüyorum, yazacaklarım burnundan ötesini göremeyen ve toplumun asgari dertlerinden habersiz olan ganimetçi siyaset kalpazanlarının ne bir tarafından medet umuyor ne de öteki tarafının hedef tahtasına oturtulmasına malzeme vermeyi amaçlıyor.
Deprem bölgesindeki yıkımların konuşulduğu dönemde, yıkımın henüz deprem olmamış bir muhitte nasıl gerçekleştirildiğini göstermek ve yetkililerin harekete geçmesini istiyorum. Çünkü olmasından korktuğum şeylerin göz göre göre yaklaştığını ve dahası gerçekleştiğini görüyorum.
Yaşanan depremlerden sonra kaçak yapı sorunu üzerinde çokça duruldu. Halbuki, aşağıda bir örneğini göreceğiniz üzere, kaçak yapı sorunu kadar önemli, belki de daha temel öneme sahip sorunları içermesi ve gizlemesi bakımından daha önceliklisi, “projeye uygun” yapılan ve fakat bulunduğu muhiti yaşanılmaz kılan/tehlikeye atan yapılar.
Proje Bazlı Yıkım: Eyüpsultan Yunus Emre İlkokulu ve Haydar Akçelik Kız Teknik ve Meslek Lisesi örneği
Üstünden iki yılı aşkın bir süre geçmiş olmalı. Eyüpsultan’da Akarçeşme muhitinde aynı yerleşke içerisinde yer alan iki okulun yıkımına başlandı, Görece küçük olan Yunus Emre İlkokulu’nun ve Haydar Akçelik Kız Teknik ve Meslek Lisesi’nin.


Harita 1, yerleşkenin Google Haritalar’ın “arazi” görünümündeki halini gösteriyor. Bu, yerleşkenin eski halinin görünümü. Yani zikrettiğim iki okulun yıkılmasından öncesini gösteriyor. Evvela aylar süren bir zaman dilimi içinde peyderpey okulların yıkımı gerçekleştirildi. Aylarca çoluk çocuk pencerelerini taşladı, arada sırada iş makinaları geldi gitti vs. O sürenin yarattığı tahribatı, diğer rezilliklerin cesameti sebebiyle geçiyorum. Aradaki süreyi, hızla geçiyorum. Sonrasında Harita 1’de Yunus Emre İlkokulu olarak görülen okul binasının iskeleti 1’den 10’a kadar numaralandırdığım bütün evlerin önünü kesecek ve ufkunu kapatacak şekilde yeniden dikildi.


Kolayca “yeni dikilen” dediğime bakmayın siz. Aylarca gece üçlere dörtlere varan iş makinası (çimento dökülmesi vs.) sesleri eşliğinde süren bir yeniden dikme oldu bu. Mahalleliyle işçiler arasında irili ufaklı gerilimlere sebep olan bir sürü hadise eşliğinde bu süreç sancılı bir şekilde yaşandı. 155’i aradığım farklı zamanlarda, herhangi bir sonuç aldığımı hatırlamıyorum. Kaldı ki mesele gece çıkarılan iş gürültülerinin çok ötesinde. Ama tek tek, ama birlikte mahalleli bu okul yerleşkesinin bütün bir muhiti felç eden, işlevsizleştiren yapısı karşısında harekete geçti. Hiçbir sonuç alınamadı. O süreçte ben de bazı başvurularda bulundum. Evime imzalı mühürlü okulun “projeye uygun” yapıldığı yönünde bir evrak dahi geldi. Şu satırları yazarken bir tarafım keşke saklasaydın diyor, diğer tarafım neye yarayacağını soruyor. “Projeye uygun” yapılan bu okulun bahçesi, zaten bir aracın güç bela girebildiği Sirkeci Sokak’ı, belki daha da daraltmadı ama bir tür daralma hissiyatı verecek şekilde inşa edildi. Yani şöyle:


Bir tür “utanç duvarı”: bir sokağın ve bu sokakta yaşayan tüm insanların adeta hayatla bağını koparma azmiyle yapılmış ve yükseltilmiş duvarlar. Anlaşılacağı üzere sorun, okulun projeye uygun yapılıp yapılmaması değil, bu projenin bölgede yaşayan herkesin hayatını belirli açılardan felce uğratması, belirli açılardan niteliksizleştirmesi, belirli açılardan hayati tehlike arz eden durumlara gebe bırakması.
Harita 1’de 1 numaralı ev, önündeki bahçeyle birlikte (mavi alan) bir tür cezaevine dönüşmüş durumda. Abartmıyorum, çoğu cezaevi yerleşkesinin bu ev gibi dört taraftan çevrelenmiş olduğunu sanmıyorum. Harita 1’de 2,3 ve 4 numaralı evlerin önü de bir araç park edildiğinde kullanamaz hale gelen bir darlıkta. Her gün çöp toplamak için gelen işçilerin araçlarıyla ay içerisinde ileri geri harcadığı mesainin toplamı çoğu masa başı memurunun bir günlük emeğine eş değer olabilir. Bütün bir Sirkeci Sokak, fakat özellikle 1 ila 10 arasındaki evler bugün biçimsiz ve üstelik temelsiz ve alelacele yapılan bir binayla karşı karşıya.


Garip olan şu ki, aylarca süren yıkımından sonra alelacele dikilen bu iskelet, bir tür enkazı andırır gibi bir yılı aşkın süredir de bu şekilde bekletiliyor. Bu bekleme sürecinde su birikintilerinin ve yığınların ürettiği kirin, kokunun, sineğin ve börtü böceğin de hesabını bir tarafa bırakalım ve bir deprem senaryosunu düşünelim. Bu sokaktan kim nasıl sağ çıkabilir? Normal zamanlarda bile hareket imkanını daraltan okul bahçesini biraz olsun içeri çekmemenin, bütün bir muhiti felç edecek şekilde okul binasını evlerin iki metre önünde yükseltmenin nasıl bir açıklaması olabilir? Bütün itirazlara ve iyileştirme taleplerine rağmen inatla yürütülen bu projenin bölge insanına ne katacağı ve bölgeden neler götüreceği neden hiç düşünülmez?
Millî Eğitim Bakanlığından İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne, Eyüpsultan Belediyesi’nden İstanbul Valiliği İstanbul Proje Koordinasyon Birimine… süreçte bir şekilde imzası, rolü, payı olan tüm yetkililerin bölge insanına yapması gereken bir açıklama, dile getirmesi gereken bir özür olduğunu düşünüyorum. Bu da yeterli olmayacaktır. Acil surette atmaları gereken adımlar olduğunu düşünüyorum. Bu yazıyı biraz da, bu bölgede yaşanacak bir depremin ortaya çıkaracağı yıkımın ve yaşanacak ölümlerin doğrudan sorumluları olacaklarını kayda geçirmek için yazıyorum.
Çünkü, görünen o ki, yaşanan, sadece bir iş bilmezliğin, öngörüsüzlüğün sonucu değil. Tüm girişimlere rağmen taammüden yürütülen bir süreç ortadaki. Verilmesi gereken bazı cevaplar var:
- Bir yılı aşkın süredir çer çöp içerisinde bırakılan okul binası ve yerleşkesi hangi firmaya/firmalara ihale edilmiştir? Bu soru, projeyi bölge insanın hayatını felce uğratma pahasına kimlerin nasıl bir çıkar güdüsüyle yürüttüğünü açığa çıkarabilir. Henüz inşa aşamasında bunca soruna neden olan ve sonrasında kaderine terk edilen bir iş ortadaki, yani tipik bir “kaçan müteahhit” hikayesinin ötesinde senaryoların varlığı titiz şekilde araştırılmalıdır.
- İnsanların azade bir huzurla nefes almasının bir örnek kent tasarım projelerinde umursanmamasını anlıyorum. Buna rağmen, muhit sakinlerinin hayatlarını taammüden riske atan mercilerin, atması gereken bir adım yok mudur?
- Dahası “projeye uygun” olarak muhitteki tüm mülk sahiplerinin kıt kanaat çalışarak başını sokabildikleri evlerin değerini bir çırpıda düşürenlerin bunun karşılığında kat ve konumuna göre ilgililere ödemesi gereken bir hasar tutarı yok mudur? (Kiracı olarak, bu noktada atılacak bir adımdan yarar sağlama imkanım olmadığını da belirtmeliyim.)
Bitirirken şunu açıkça söylemem gerekir: Yapılan binanın doğru düzgün bir temeli dahi yok. Yapılacak bir araştırmanın bu tezimi haklı çıkaracağından da en ufak bir şüphem yok.
Yapılması gerekenin ne olduğu sorulacak olursa:
- Acil olarak okul bahçesinin sokağa girişi çıkışı kolaylaştıracak şekilde, 1 metre bile olsa, içeri çekilmesi gerekir.
- Alelacele yapılan ve sonrasında kaderine terk edilen okul binası, daha büyük hasarlara yol açmaması için yıkılmalı -ki bu zarardan dönmek anlamına gelecektir- ve bölgedeki hayatı olumsuz etkilemeyecek bir proje çerçevesinde yeniden inşa edilmelidir. Alan böyle bir proje için fazlasıyla elverişli.
- Bu süreçte ortaya çıkan maliyetin hesabı, muhit sakinlerinin talebini gözardı eden yetkililerden sorulmalı ki benzer süreçler benzer hatalarla tekrar edilmesin.
15 Mart tarihli ek
15 Mart’ta Eyüpsultan Belediyesi’nden iletilen mesaj şu şekilde:
Değerli vatandaşımız; İletişim merkezine yaptığınız 565404 numaralı başvurunuz sonuçlandı: “Eyüspultan İlçesi, Nişanca Mahallesi, 68 ada, 142 parsel ve 68 ada, 143 parsel sayılı yerdeki okul inşaatları İstanbul Valiliği İstanbul Proje Koordinasyon Birimi tarafından yapılmakta olduğundan başvurunuzun ilgili kuruma yapılması hususu; Bilgilerinize rica olunur.” Konu ile ilgili memnuniyetsizliğiniz durumunda Belediyemizi 444 30 00 No’lu telefondan arayabilirsiniz.
Görünen o ki bir muhitin hayat damarını koparan süreç, İstanbul Valiliği İstanbul Proje Koordinasyon Birimi denetiminde gerçekleştiriliyor.
19 Mart tarihli ek
CİMER’den yaptığım başvurunun “Hareket Listesi şu şekilde:


Bu şemaya göre İstanbul Valiliği konuyu İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğüne havale ediyor.
Halihazırdaki sonuç konuyu herkesin bir başka kurumun görev alanında gördüğünü gösteriyor. Bu yöndeki genel birtakım bilgilendirmeler haricinde bir adım atılacağını gösteren bir gelişme ise henüz söz konusu değil.
20 Mart tarihli ek


İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü konunun İstanbul Valiliği İstanbul Proje Koordinasyon Biriminin görev kapsamına girdiğini ifade ediyor. Garip olan husus şu: E-devletteki şemaya bakıldığında konuyu İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğüne yönlendiren İstanbul Valiliği. O halde İstanbul Valiliğinin kendi biriminin görev alanına giren bir işten haberdar olmadığı anlamı ortaya çıkıyor.