Güneş doğuyor ve batıyor. Çocukların gece yarısı sessizliği yaran hıçkırıkları, işçilerin tevekkül ve isyanı aynı tulum içerisine sığdıran mesai dikkati, hergünkü sabah kahvaltısı hazırlıkları, dalgalara karışan mülteci çığlıkları ve akşam haberleri hayatın olağan akışı içerisinde bir emekli öğretmenin bütün ciddiyetiyle kare bulmacaları doldurması gibi birer anın içini doldurarak birbirine ekleniyor. Zamanda bir kopuş yok. Aksamıyor, azalmıyor ve artmıyor. Kirlenmiyor ve temizlenmiyor. Bir saniye daha geçti. Burada, bir saniye daha. Zaman konuşuyor. Zamanın kulak verenler için duyulur sesleri vardır. Duydum, konuşmak için hazırlanan bir cümle kendisine yenik düştü. Kendisine yenik düşen bir cümle daha sahibinin sırtında büyüyen bir kambura dönüştü. O, yenilmiş cümleler pazarında bir açlık ve atık abidesidir artık. Bir bünyeden diğer bünyeye, alınır ve atılır; burada ve orada, dün olduğu gibi bugün ve yarın da. O çünkü açlığını tokluğa tahvil edebilecek bir diğer paragrafa pürheves yazılmayı kabul etmektedir.
Yenilmiş cümleler için, işaret beklemenin varacağı yer neresidir? Bir tür işaret tüccarlığı. Varlıkları, her cümle için bir kur hazırlığıdır. Ağırlıkları, kurulmak için ve kursakta kalmak için hep bir kur hesabıdır. Menzilleri en fazla, iştirak edilecek bir başka logo, flama, kaynakça, kumbara veya bayraktan ibarettir. Bir paragraftan diğerine, sonra, bir diğerine. Devrin dönüşlü ve edilgen fiilleri kendilerine yeni bir çatı arıyor. Ertesi gün fotoğrafları hazırlamak için yeni klasörler açanları ve dünün fotoğraflarını elbirliğiyle silenleri duyuyor musunuz? Bunu da duyun, bu esnada bir yerlerde bir işçi alın terini silip minnetsizliğinin sularında kendisine bir kulaç daha attı. Yenilmiş cümlelerini mezata çıkaran müsvedde kağıtların hışırtılarını duyuyor musunuz? Bunu da duyun, bu esnada bir yerlerde bir şair yutkunmadan, gargara yapmadan, çıkar temin etmeden ve işaret beklemeden bir cümle daha kurdu. Yarından sonra tekrar silecekleri fotoğraflara kafa uzatmak için duyulan acul iştihanın bugünkü cızırtılarını duyuyor musunuz? Bunu da duyun, duyulması gereken güzel cümleler var.
Peki yenilmiş cümleler yeni bir paragrafı daha eskittiklerinde ne değişecek? Dün olduğu gibi, hiçbir şey. Bugüne kadar başı sonu belli bir cümleye dahil olamamanın sancısı nelerle kendisini perdeleyebilir? Her şeyle. Sahih bir yer ve yüklemden mahrum olmanın halleri ne acıdır. Yüklem kiralayan özneler, özne gizleyen fiilimsiler yeni ezberlerine çalışıyorlar, duyuyor musunuz? Bunu da duyun, bu esnada bir yerlerde bir çocuk bir nokta gibi kavi ve tedirgin edici bakışlar biliyor. Bir diğeri girmesi beklenen bütün sıraları bozuyor. Bir diğeri dinlememesi gereken bütün dersleri pür dikkat asıyor. Bir diğeri hariçte bırakılmış başıbozuk masallara kulak veriyor. Bir diğeri münferit ve müstakil bir nefes daha çekebilmesine taş koyacak hiçbir sayfayı çevirmiyor. Bir diğeri huzur içinde bir nefes daha veremeyeceği hiçbir sınıfı geçmiyor. Bir diğeri tek ayak üstünde bekletilirken dahi makarasını yapıyor. Bir diğeri 80 sayfa çizgili defter istenen bir derse kalemini evde unutarak 28 sayfa çizgisiz bir defterle gidiyor ve yaşama sevincini kaybetmeden evine dönüyor.