Betül Biçer, Mahmut Çeliker’in sorularını cevapladı.
Yücel Çakmaklı sinemasını çalışmaya sizi sevk eden hususlar nelerdir?
Sinema sosyolojisi çalışmak, bir sempozyum sürecinde, danışman hocam Alev Erkilet ile konu belirleme aşamasında ortaya çıkan bir fikirdi. Yücel Çakmaklı ismi ilk olarak bir tartışma esnasında geçti. Türk sinemasında farklı eğilimlerin dillendirildiği bir dönemde film serüvenine başlayan ve millî sinemanın kurucusu olan Çakmaklı’ya dair yaptığım ön araştırmada Çakmaklı’nın filmlerindeki kültürel ikilik ilk dikkatimi çeken husus oldu. O, hem içinde bulunduğu sinema sektörünün ürettiği filmleri eleştiriyor hem de yeni bir sinema anlayışı geliştirirken dini referans alarak filmlerini kültürel unsurlar ve ilim üçlemesi ile bir arada işleyeceğini belirtiyordu. Bunun gibi tezimde de yoğunlaştığım birçok detay beni Çakmaklı filmlerine yöneltti. Ayrıca sosyolojik bir dönem okumasına dair malzemesi bol bir alan olduğunu görmek, bu çalışmayı daha da cazip kıldı.
Tezinizde Çakmaklı’nın “millî sinema” vurgusu üzerinde duruyorsunuz. Çakmaklı bununla ne kastediyor?
Çakmaklı 1960’ların ortalarından itibaren sinema düşüncesini geliştirmiş, çeşitli dergilerde sinema yazıları yazmış bir isim. Sinema düşüncesini Tohum dergisinde yazdığı yazıda açık etmiş; amacını Anadolu halkının gerçekliğini ortaya koyan, Batılılaşma karşısında yerel unsurları ön plana alan, dini hassasiyetleri önceleyen, ilim ve tekniğin kendine yer bulduğu bir sinema düşüncesi olarak ifade etmişti. Ancak bu onun sinema yolculuğuna çıkarken geliştirdiği söylem. Asıl anlatmak istediğni ancak filmleri üzerinden okuyabileceğimizi düşünüyorum.
Çakmaklı’nın filmlerindeki karakterlerin toplumsal gerçeklikle ilşikisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir diğer ifadeyle, Çakmaklı toplumu nasıl okuyor?
Sinemada gerçeklik başlı başına önemli bir konu. Robert Kolker Film, Biçim, Kültür adlı kitabında “Filmler bize ne anlatır, neden film izlemek isteriz?” sorusunu sorar ve bunun cevabını “filmlerde kendi hikayemizi görme ve çıkarma eğilimi” olarak verir. Bu bakımdan filmlerdeki gerçeklik, seyircinin kendini öyküye dahil edebilmesi oranında önem kazanır. Çakmaklı filmleri, sinemada yeni bir eğilim olarak ortaya çıkmış olsa da Yeşilçam’ın melodramatik yapısından kaçamamıştır. Onun sineması, toplumsal-gerçekçi sinema akımına karşı yerli ve millî bir sinema projesi olarak toplumdaki sınıfsal farklılığı değil, kültürel ikiliği konu edinmiştir. Örneğin 1970 yapımı Birleşen Yollar filminde yönetmen, baş karakterler olan Bilal ve Feyza’nın yaşamını zengin-yoksul alameti olan göstergeler üzerinden değil -tabi bu fark barizdir- kültürel göstergeler üzerinden ele almıştır. Dindar bir üniversite öğrencisi olan Bilal’in yaşam şartları duvarda asılı olan hat tablosu, Kuran, seccade gibi semboller üzerinden karakterize edilirken; Feyza’nın lüks yaşamı ise poker masası, içki ve eğlence üzerinden karakterize edilmiştir. Bu manada poker masası ve hat tablosu kültürel ikiliğin Batıcılık ve yerlilik olarak iki ucuna işaret etmektedir. Böylelikle sınıfsal ayrım görünmez kılınmıştır. Bu durum Çakmaklı’nın tüm filmlerinde benzer biçimde işlenmiştir. Bunun sebebi Marksist-sol eğilim taşıyan toplumsal-gerçekçi sinemanın etkisini ortadan kaldırmaktır.

Çakmaklı’yı özgün bir sinema yapmaktan alıkoyan hususun yalnızca Yeşilçam’ın yapısı olmadığı esasında çektiği filmlerde bariz olarak görülmektedir.
Çakmaklı’nın klasik Yeşilçam melodramından kaçamadığını belirtmiştiniz. “Yeşilçam melodramından kaçamama” durumunun Çakmaklı’yı özgün bir sinema ortaya koymaktan alıkoyduğunu düşünüyor musunuz?
Bu sorunun yanıtını bir önceki soruda vermiş oldum aslında. Çakmaklı bu yola çıkarken Yeşilçam filmlerine eleştiri getirmiş, kendi sinemasını bu sinema biçiminin karşısına konumlandırmış olsa da hem gişe kaygısı hem de yıllarca içinde çalıştığı sektöre olan aşinalığı sebebiyle bu formdan kaçamamıştır. Çakmaklı’yı özgün bir sinema yapmaktan alıkoyan hususun yalnızca Yeşilçam’ın yapısı olmadığı esasında çektiği filmlerde bariz olarak görülmektedir.
Bugün Çakmaklı’nın eserlerini izlememiz için bir sebep var mı, insanlar (özellikle genç kuşak) bugün Yücel Çakmaklı sinemasını izlediklerinde karşılarında ne görecekler?
Bu alana merakı olan gençlere elbette tavsiye ederim. Ancak geçmiş yâdı, nostaljik bir keyiften ziyade, devlet ideolojisinin sinema yoluyla ne şekilde söylemleştiği, filmlerin sağ muhafazakâr ideolojiyi nasıl yeniden ürettiğine dair örnekler olarak incelemeleri hem dönemsel hem de güncel olarak bu yapıyı çözümlemek açısından yararlı olacaktır.
Hemen hemen her filmin sonunda “bir sığınak” olarak dine sarılma sahneleri var. Çakmaklı sinemasında din bir umut kapısı mı? Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çakmaklı dini Durkheım’ın teorisinde yer aldığı üzere toplumsal konsensüsü sağlamada yapıştırıcı bir unsur olarak ele almaktadır. Din, fakirlikle özdeşleştirilirken, zor zamanlarda ya da ölüm anında sığınılan bir limandır. Çakmaklı’nın ilk filmi Birleşen Yollar’da (1970) dini göstergeler ön planda iken, TRT kurumunda çalışmaya başladığı 1975 yılına kadar çektiği diğer sekiz filmde din; cami, ezan, türbe, namaz, rüya, seccade, tesbih gibi semboller üzerinden sunulmuş ancak gündelik hayatta, yaşam pratikleri içinde bir din imgesine yer verilmemiştir. Hakeza, yönetmenin TRT kurumundan ayrıldıktan sonra 1989 ve 1990 yıllarında çektiği Minyeli Apdullah 1 ve 2, her ne kadar dindar çevreler tarafından övülüp ciddi bir gişe başarısı yakalamış olsa da aynı form bu filmlerde de geçerliliğini korumuştur. Dindar-önder karakter olan Minyeli Apdullah bol bol kitap okuyan bir karakterdir. Ancak bu durum kitapları nihai amaç haline getirirken içeriğe dair bir yaklaşımdan uzak durulmuştur. Minyeli karakteri; bireysel değişime odaklanırken siyasi, ekonomik ve sosyal olarak köklü bir değişim talebinden uzak, haksızlık karşısında hakkını aramak yerine Allah’ın adalet getirmesini bekleyen, siyasi her türlü girişim karşısında devletin kolluk kuvveti gibi tepki veren, her sıkıntısında rüyalar yoluyla telkin alan, yapacağı her hareketi hocasına danışan, fatalist bir karakterdir. Bu karakterin bugün hangi tipolojiye tekabül ettiğini seyirciye bırakalım.
Son olarak şunu sormak istiyorum Betül Hanım, Çakmaklı’yı bugünün dünyasına taşıdığımızda hangi yönetmen veya yapımı ona yakın görürüz, neden?
İsim olarak bir kıyastan ziyade zihniyet olarak bir kıyastan söz edebiliriz. Özellikle televizyon dizilerinde dinin, kültürün, millî kavramına dair unsurların benzer biçimde ele alındığını görmek mümkün. Diriliş Ertuğrul, Kuruluş Osman ve daha birçok yapımı buna örnek verebiliriz. Eğer Çakmaklı yaşasaydı Diriliş Ertuğrul’un yapım kadrosunda olması muhtemeldi.
Katkılarınız için çok teşekkür ederim, ilerde yapacağınız çalışmalarınızı merakla bekliyoruz efendim.
İlginiz için ben teşekkür ederim.
Betül Biçer Kimdir:
Lisansını Anadolu Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde, yüksek lisansını İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde sinema sosyolojisi alanında tamamladı. Sanat-sinema sosyolojisi, sağ muhafazakar ideolojinin sinemada temsili, siyasal teori alanlarında çalışıyor.
Mahmut Çeliker Kimdir:
1992’de Tatvan’da doğdu. Lise eğitimini Erciş Anadolu Öğretmen Lisesi’nde, lisans eğitimini Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde tamamladı. Bu yıllarda editörlüğünü yaptığı edebiyat dergisinde şiir ve öyküleri yayınlandı. 2015’te Özel Eğitim Bölümü’nden mezun oldu. Şubat 2020’de Bursa Uludağ Üniversitesi’nde Din Sosyolojisi alanında yüksek lisansını tamamladı. 2015’ten beri MEB’de Özel Eğitim Öğretmeni olarak çalışmaktadır.