Abuk sabuk şeyler yazmak, abuk sabuk şeyler düşünmek ilk değil son da olmayacak kanaatimce. Ancak yazmak için çok kuvvetli, önüne geçilmez bir istidat zorlamasını taşıdım içimde hep. Lâğvedilmiş bir ordu neferi gibi nöbet beklemedim yazmak için. En müsait lâhza bu deyip yazmak istedim. Kimseyle müsavi şartlar altında değildi o vakitler. Herkesin bahanesi kadar vaktim vardı, bilirdim. Eskimeden, eskitmeden sözcükleri yazıverdim. Sonra sayfalara toprak rengi karartılar düşünce, anladım mürekkebin neden aktığını. Yaşadım, okudum ve yazdım. Budur, dedim benden kalacak geriye.

Bunları düşünürken bugün ilk defa diyebileceğim şeylerin azaldığını ve hallice yaşlandığımı, hayatımda bir şeylerin yolunda gitmediğini hissettim. Bu hisle bir şeyler karalamak istedim. Ne yazacağım hakkında pek bir fikrim de yoktu. Abuk sabuk bir şeyler yazmaktan da korktum. Belki de bu satırları yazmamın sebebi de bu korkudan, sıkıntıdan kurtulmak içindir. Yazma eyleminin bu açıdan benim nazarımda tarifsiz bir mahiyeti olduğunu itiraf etmem gerekir. Oburlaşmaya karşı, yaşamın canlı kanlı tarafını okumak, gezme ve en önemlisi yazmak bunun en dokunaklı tesellisi gibi.

İnsanın konuşmasında, susmasında veya toplum içindeki görüntüsünde her daim anlatmak istediği şeyden çok uzak iklimler bulunabilir. Ancak yazma mevzusu bunu aşmak için ideal bir araç olarak görünmekte. Söz uçar yazı kalır, derler ancak yazı bize neyi taşır? Hayat bu kadar ayrık şeylerden mi meydana gelir? İnsan dediğimiz şey kendisini ne kadar bilir ki bir başkası onu bilsin? Bu komplike soruların cevapları da aynı minvaldedir. Dolayısıyla baharın gelişini çiçeklerin açmasıyla anlamamız için bulunduğumuz iklim özelliklerini de bilmemiz gerekir, temel coğrafi bilgilere ihtiyaç duyacağımız gibi.

İnsan bu kadar karmaşık bir varlık işte. Mesela söylemde iddia ettiği şeylerin aksini yapacak bir varlık. Tarifsiz bir keder, bitmek bilmez istekler içinde dünyadaki ontolojik yalnızlığını korkuyla anlamaya muktedir bir varlık. Kendi idaresini başkalarının insafına bırakarak ruhuna kesikler attığı günden beri uykuda kaldığını unutan ve uyanmamak için tüm çalar saatleri susturan bir varlık. İnsan kalabilmek için bir ömür insanlığı tüketen bir varlık. Ne zaman aynanın karşısında güzel günler dedim ben anne? Aklarım çoğalınca anladım, çirkin ördek palazı hikayesinde olamadığımızı. Yakışıklı bir ömrün sonu böyle olmasın istiyor televizyonlar. Ekranlardaki hayatları gördükçe gündelik yaşantımız da o denli sinematografik bir hal alıyor. İçinde sevinçler, aşklar, hüzünler, hayal kırıkları, cam kırıkları ve ölümler…

Vaktinizi almayayım kapı çaldı, bir akrabam içeri girerek, “Fahri’yi vurdular!” dedi. Evdekiler bir an duraksadı sonra hep birlikte çılgınca alkışladılar olup biteni. Şaşırmayın, alkışlamak çok beğenmenin, sevmenin bir göstergesi. Artık rol yapan oyuncular değil, seyirciler, dedi içlerinden biri. Onu bunu bilmem ama artık saatler zamandan çok daha fazla şey gösterdikleri için saate bakmıyorum eskisi gibi. Telemetrik bir hesabın peşindeyiz akrep ve yelkovan misali. Bir yılda 8760 saat vardır. Her gün 7 saat uyku, 5 saat okul, 4 saat İnstegram, Twitter ve beğeni, 1 saat yolculuk, 2 saat yemek ve temenni…

Şimdi bak gün ağarıyor ve saçlarımız. Sabah, her daim kızıl ufkumuzdan çalmadır. Ve sen kardeşim, sınıfsal bakışından belli Asyalısındır. Romantik dizelerin, ayın, yıldızın parladığı saatlerde demlenir yüreğin; yanık türkülerin erbabısındır. Dert sanırız, başa bela dediklerimiz rahmettir kimilerine. Bir hırka, bir lokma ile yetinmeyenlerin ağzında düşmüyorsa bu tiratlar. Büyük adalar icat etmeli herkes, yaşamak ehramını giyinmeli.

En çok yerin dibine batsın dediğin yerdeyim kardeşim
Ömer öfkesi diyordun ya
Ya bıraksan, görsen aynadaki silueti
Malihulya da yerin dibine batsın
Nostalgia da
Demediğim kaldıysa çaylak klavyecilerim
Ekleyeyim her defasında olduğu gibi
Siyasal kepazelik,
evde bulgur olunca,
eflasyona karşı bir hamle olarak mantıklı bir hamle gibi
BİM’den erken alışveriş yapmak mesela.
her şeyi anlayabilirim,
sokak köpekleri çocukları parçalamasın diye
barınaklara mama,
Cumhuriyet uludur, halk ne alaka?
her şeyi yanlış anlamamak için
salavat çekiyor yan koltuktaki amca,
cami cemaatine yetişecek.
bu ay para toplanmadı mesela,
sadaka vermek kaldı zekat düşmeyince,
komşular site aylığı arttırdı desem ne alaka.
abuk sabuk bir malumat verdim.
sodada bor var,
jet yakıtı kardeşim bu,
uçağın yok
maksadın fena.

Yazar Hakkında

1992’de Tatvan’da doğdu. Lise eğitimini Erciş Anadolu Öğretmen Lisesi’nde, lisans eğitimini Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde tamamladı. Bu yıllarda editörlüğünü yaptığı edebiyat dergisinde şiir ve öyküleri yayınlandı. 2015’te Özel Eğitim Bölümü’nden mezun oldu. Şubat 2020’de Bursa Uludağ Üniversitesi’nde Din Sosyolojisi alanında yüksek lisansını tamamladı. 2015’ten beri MEB’de Özel Eğitim Öğretmeni olarak çalışmaktadır.

Yorum yaz