Toplum kuramlarında öznenin kendi eylemini düşünme ve gerekçelendirme kapasitesi olarak tanımlanan refleksivite, uzun yıllar boyunca bilimsel nesnelliğin önünde bir engel olarak görülmüş; özellikle pozitivist gelenekte marjinalleştirilmiştir. Ancak Pierre Bourdieu’nun düşüncesinde refleksivite yalnızca bireyin düşünsel bir yetisi değil, sosyolojik araştırmanın meşrutiyetiyle yakından ilişkili kurucu bir boyuttur. Bourdieu, sosyal bilimcinin kendi konumunu da eleştirmesini ve epistemolojik kopuşu gerçekleştirmesini talep etmektedir. Buradan hareketle bu yazıda, bireysel rasyonalizasyon pratikleri ile refleksivitenin toplumsal alandaki işlevi, Bourdiuecu kavramlar çerçevesinde tartışılacaktır.

Bourdieu’ya göre toplumsal dünya, birbirinden farklı alanlardan oluşur ve her alan belirli bir habitus tarafından yapılandırılmıştır. Habitus, bireyin yaşadığı uzamın sosyal koşulların birikimli sonucu olarak ortaya çıkan ve bireyin algı, eğilim ve davranışlarını yönlendiren yapılandırılmış yapıların bütünüdür. Bu, yapı, bireyin davranışlarına yön veren bilinçdışı bir sistem olmakla birlikte, bireyin alan içindeki konumuna bağlı olarak refleksif bir biçimde de temellendirilebilir. Refleksivite, burada bir tür dışa vurum değil, habitus’un kendini belirli durumlarda yeniden düzenleyebilme kapasitesi olarak düşünülmelidir.

Rasyonalizasyon da bu bağlamda ele alınması gereken bir konudur. Birey, gerçekleştirdiği bir eylemi gerekçelendirirken, yalnızca niyetlerini dile getirmez; aynı zamanda içinde bulunduğu alanın meşru bilgi biçimlerine uygun açıklamalarda bulunur. Bourdieu’nun meşruiyet anlayışı burada kritik bir rol oynar: Bir eylemin gerekçesi, alanın tanıdığı sembolik iktidarın meşru kabul ettiği bilgi formları çerçevesinde ancak anlamlı olur. Örneğin, bireyin belirli bir davranışı “mantıklı” ya da “makul” kılması, o bireyin habitusu kadar, davranışın gerçekleştiği alandaki normatif yapıya da bağlıdır.

Bu nedenle bireylerin sunduğu gerekçeler, iki düzeyde geçerlilik kazanır: Birincisi, eylemin dışarıdan gözlemlenebilirliğini sağlayan deneyimsel uyumdur; ikincisi ise alanın tanıdığı söylemsel çerçeveye uygunlukla ilgilidir. Nitekim birey, bir yelemi açıklarken, yalnızca kendisini ifade etmez; aynı zamanda alanın normatif sınırları içerisinde konumlandırılır. Böylece rasyonalizasyon, yalnızca kişisel bir içebakış süreci ya da kişisel bir deneyim tecrübesi değil, aynı zamanda sembolik sermaye aracılığıyla tanınma ve konum alma çabasıdır. Bu süreçte kullanılan dil, iletişim aracı olmasının yanında, alan içindeki sembolik iktidar ilişkilerinin bir taşıyıcısıdır.

 Sosyolojik bilgi üretiminde de benzer bir durum söz konusudur. Bourdieu, sosyal bilimcinin analiz ettiği dünyadan tamamen bağımsız bir gözlemci olmadığını, aksine araştırmacının da belli bir habitus’a ve alan içi konuma sahip olduğunu savunur. Yani, sosyal bilimcinin nesne pozisyonunda olabilme olasılığı gözden kaçırmamalıdır. Bu nedenle, sosyoloğun, ürettiği bilgi, yalnızca aktörlerin rasyonalizasyon süreçlerini açığa çıkarmakla yetinmemeli; aynı zamanda bu açıklamaların hangi meşruiyet koşulları altında üretildiğini de sorgulamalıdır. Bourdieu’nun epistemolojik kırılma dediği şey, tam da burada devreye girer: Sosyal bilimci, kendi konumunu ve bilgi üretme koşullarını da analize dahil etmek zorundadır.

Bourdieu’nun düşüncesi, resfleksiviteyi hem bireysel hem de kurumsal düzeyde konumlandırarak, toplumsal eylemin sadece yapısal değil, aynı zamanda anlam kurucu boyutunu da görünür kılar. Bireyin rasyonalizasyon pratikleri, yalnızca içsel bir bilinç süreci değil, alanın sembolik yapısına uyumlu bir söylem üretimidir. Çünkü sosyolojik bilgi, dış dünyayı anlamakla yetinmez, aynı zamanda bu anlayışın hangi meşruiyet koşullarında üretildiğini sorgulamakla anlam kazanır. Dolayısıyla Bourdieu’nun önerdiği refleksif sosyoloji, bir yöntem önerisi olmaktan öte sosyal bilimlerin kendi sınırlarını tanıma ve aşma çağrısıdır.

Yazar Hakkında

1992’de Tatvan’da doğdu. Lise eğitimini Erciş Anadolu Öğretmen Lisesi’nde, lisans eğitimini Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde tamamladı. Bu yıllarda editörlüğünü yaptığı edebiyat dergisinde şiir ve öyküleri yayınlandı. 2015’te Özel Eğitim Bölümü’nden mezun oldu. Şubat 2020’de Bursa Uludağ Üniversitesi’nde Din Sosyolojisi alanında yüksek lisansını tamamladı. 2015’ten beri MEB’de Özel Eğitim Öğretmeni olarak çalışmaktadır.

Yorum yaz