Bilge Adam, “En erdemliniz en aşağılarda kalanlardan çıkmadı,” demişti. Bu söz, ahlâkın toplumsal yapı içerisindeki yerini sorgulamamıza vesile olur. 1990’larda, sath-ı müdafaa cephesinde olduğunu düşünenler, yukarılara çıkmak için her türlü taklayı atmış, esamesi okunmayan değerlerin üzerinden tepinen filler gibi doymak bilmez bir iştahla hareket etmişlerdi. Ancak bu tutum, eleştirilerin de merkezinde yer aldı. Ne yazık ki eleştirilenlerin savunmaları, eleştirilerden bile daha acınası bir haldeydi. Bu durumu en iyi açıklayan ifadelerden biri, Sezen Aksu’nun “Masum değiliz hiçbirimiz” sözleridir. Ahlâk ile aklıselim arasındaki irtifa kaybı ise tarih sayfalarının henüz tozlanmamış yerlerinde saklıdır.

Ahlâk dediğimiz şeyin önemini anlamak, yalnızca toplumun bizi nasıl gördüğüyle değil, kendi içsel irtibatımızla da doğrudan ilişkilidir. Antik Yunan’dan bu yana ahlâk, felsefenin ve insan düşüncesinin merkezinde yer almıştır. Ancak günümüzde, bu kavram üzerine yapılan tartışmalar ve eleştiriler hâlâ büyük bir sorun olarak karşımızda durmaktadır.

17. yüzyılın önemli düşünürlerinden François de La Rochefoucauld, insanın ahlâkilik meselesinde ne denli masum olmadığını gözler önüne seren tespitlerde bulunmuştur. Rochefoucauld, insan ilişkilerinde bireyin erdemli ya da ahlâklı olmasından çok, eğilimlerine odaklanmıştır. Bu düşünceler, Amerikalı toplum yazarı Eric Hoffer’ın keskin gözlemlerine yakın bir çizgi izler. “Ahlâk bozuldu” söylemi ise aslında eskilere kıyasla yeni bir şey değildir. Bu nedenle geçmişe bakmak ve ahlâkın eski tanımlarını anlamaya çalışmak, bugün hâlâ önemini korumaktadır. Örneğin, Farabi, “Tahsilü’s Saade” (Mutluluğun Kazanılması) adlı eserinde, bireyin mutluluğa erişmede ahlâkiliğin üstlendiği role büyük önem atfeder.

Ancak, geçmişte yazılan ciltler dolusu ahlâk kitaplarına rağmen, günümüz toplumunda hâlâ ahlâk konusunda büyük eksiklikler yaşandığı açıktır. Yakın zamanda Bolu’da yaşanan otel yangını sonrasında yaşanan tartışmalar bu duruma örnek teşkil eder. Sosyal medyada duygusal paylaşımlarıyla meşhur bir hanımefendi, iktidar ve destekçilerine şirin görünmek adına iki duygusal tweetle konuyu farklı yerlere çekti. Klavye canavarları ise bu durumu kendi menfaatlerine göre kullanmaya çalıştılar. Nihayetinde sorumlu kimse istifa etmedi ve olay, başka bir ihmal vakasına kadar unutulacak gibi gözüküyor.

Vicdanlı olmak için ahlâklı olmak gerekir; ancak ahlâklı olmak için de önce akıllı olmak gerekir. Türkiye’de belli konumlara gelmiş kişilerin “akıllı ol” ikazları ise genellikle “emre uy” anlamında bir mesaj taşır. Akıllı olmak, mevcut koşullara uyum sağlama yetisi olarak değerlendirilir. Ahlâk ise bireyin vicdanı ya da faydası ile ilişkilendirildiğinde daha çok siyasal bir meseleye dönüşür. Bu noktada, ahlâkın göreceli bir kavram olup olmadığı sorusu gündeme gelir. Zamana ve duruma göre değişebilen bir olgu mudur? Bu sorulara yanıt aramak kolay değildir.

Ahlâk kavramını anlamak ve tartışmaya açmak, günümüz toplumunun ihtiyaç duyduğu en önemli adımlardan biridir. Büyük laflar etmek niyetinde olmasam da ahlâkın bireyler ve toplumlar için önemine vurgu yapmak istedim. Çünkü akıllı olmayı, ahlâk tüccarlarından sık sık duyar olduk. Bu açıdan, ahlâk üzerine düşünmek, tartışmak ve bu kavramı yeniden değerlendirmek, bizim için kaçınılmaz gözükmektedir.

Yazar Hakkında

1992’de Tatvan’da doğdu. Lise eğitimini Erciş Anadolu Öğretmen Lisesi’nde, lisans eğitimini Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde tamamladı. Bu yıllarda editörlüğünü yaptığı edebiyat dergisinde şiir ve öyküleri yayınlandı. 2015’te Özel Eğitim Bölümü’nden mezun oldu. Şubat 2020’de Bursa Uludağ Üniversitesi’nde Din Sosyolojisi alanında yüksek lisansını tamamladı. 2015’ten beri MEB’de Özel Eğitim Öğretmeni olarak çalışmaktadır.

Yorum yaz