2

Kuolleet lehdet, nâm-ı diğer Fallen Leaves’i (Aki Kaurismäki, 2023) can sıkıntısıyla bitirdikten hemen sonra karşıma çıkan yorum “Before Sunrise for the working class” oldu. Öyle ya, tüm gün kas gücünü kullanan iki işçinin mesai sonrası zamanı ve aktivitelerinin sınırları içerisindeki bir karşılaşma ne tür bir seyir keyfi sunabilir? Bu sorunun cevabının Before serisine (Richard Linklater, 1995, 2004, 2013) benzer bir seyir keyfi olmayacağı açık. Çünkü insan mahrum olduğunu sunamaz ve temsil de edemez.

Ansa ve Holappa, jestsiz ve mimiksiz duygulardan yontulmuş iki insan olarak nefes alıp vermektedir. Bunu bir tercih değil de sonuç olarak anlamak icap ediyor. Hareket etmelerini gerektiren hususları zorunlulukları oluşturuyor. Onlar ana teması mücadele etmek olan bir hayatın müşterileri. Daha doğru bir ifadeyle, onlar da nefes alabilecekleri ve kendilerini özgür hissedebilecekleri bir etkinlik kültürünün müşterileri. Karaoke barda izleyici bir sessizlik içerisindeki karşılaşma, bu müşteri ilişkisinin ortaya çıkardığı bir tesadüf olarak anlaşılabilir. Süpermarkette raflara ürün yerleştiren Ansa da şantiyelerde çalışan ve alkol bağımlılığıyla mücadele eden Holappa da birer izleyicidir: sahip olamadıkları zamanlarının ve hayatlarının izleyicileri.

Verimliliklerine engel teşkil edecek her türlü insani eğilimlerinden ve hatalarından arındırılmaları gerekir. Bu sebeple sistemdeki bir sorun, evvelden beridir var olan makina arızalarına değil de Holappa’nın alkolüne atfedilir. Sadece işverenleri ve Ansa değil Hollappa’nın kendisi de alkol bağımlılığından rahatsızdır gerçi. Fakat Holappa’nın radikal umudu (yani alkolü bırakıp Ansa’nın kapısını tekrar çalması) dahi sistemin kendisini yargıladığı ve işsiz bıraktığı noktada kendisini gösterir. Holappa’nın iradesi de, Ansa ile ilişkisi çerçevesinde, unutkanlığının peşisıra gelir. Önce Ansa’nın telefonunu kaybeder ve hatırlayamaz da. Çünkü hatırlamak boş zaman, eğitim ve belirli bir refah seviyesi gerektirir. Kaybetmeyi ve hatırlamamayı, problemlerini sisteme işlerlik kazandıracak bir tedavi biçimiyle dengeleme, çözme çabasını Holappa’nın sınıfsal travması ve belki de kaderi kabul etmek mümkün.

Karausmaki’nin Fallen Leaves’ini Zola’nın Nasıl Ölünür’üne bir şerh olarak değerlendirmeyi tercih ediyorum.

Özetle Fallen Leaves, aşkın bir ölüm terennümü olarak ifşasıdır.

Teşhisi filmin sonlarındaki o güzel şarkıya ve sözlerine bırakıyorum:

Demlikte küflü kahve
Yerde kirli bulaşıklar
Camlara yağmur vuruyor
Silmeme gerek kalmadı
Beni gitmekten alıkoyacak hiçbir şey yok
Ama sanki dizime kadar beton dökmüşler bana
Bin kilo var omuzlarımda beni aşağıya ittiren
Son bir engel kalsa dahi
Varabilir miyim bilmiyorum mezarıma

Sonsuza kadar tutsağım burada
Mezarlığın bile çitleri* var
Dünyadaki zamanım nihayet son bulduğunda
Beni iyice derin göm

Senden hoşlanıyorum da kendime yok tahammülüm
Seni bilmem ama ben başkasını aramıyorum
Olur da buradan gidersem
Kendi hatırım için yaparım bunu

Buz gibi soğukta bakkala gidiyorum
Birkaç bira alacağım yine
Canım başka isterse
Bolca vaktim var nasıl olsa
Bütün gün yatıp duruyorum zaten
Lüzumu yoksa evden çıkmıyorum
Unut beni, yalnız kalmak istiyorum
Acılara doğmuşum ben hüsranı giyinmişim

Burada tutsağım ebediyen
Mezarlık bile çitlerle çevrili
Dünyadaki zamanım nihayet son bulduğunda
Beni iyice derine göm

Senden hoşlanıyorum da kendime yok tahammülüm
Seni bilmem ama ben başkasını aramıyorum
Olur da buradan gidersem
Kendi hatırım için yaparım bunu

*İlginçtir, şarkı sözlerinin bu kısmını “mezarlığın bile çeşitleri var” şeklinde anlamış ve öyle not etmişim. Halbuki doğrusu “mezarlığın bile çitleri var” imiş.

3

Before serisinde Amerikan Jesse ve Fransız Celine’in Avrupa topraklarındaki umut dolu uçarılıklarının “good feel” kozmetiği ile Fallen Leaves’i farklı kutuplara koymamız icap ediyor. Boş zamana sahip iki gencin romantik, gözlemci, hovarda ve yer yer vicdanlı alış verişinin ilk karşılaşma mekânı bir tren yolculuğuydu. Bu hareket, üçleme boyunca iki karakterin yürüme eylemiyle sürdürülür. Nihayetinde bu hareket de Fallen Leaves’deki “çitlerle çevrili mezarlık”tan farklı bir yere varmıyor denilebilir.

Jesse ve Celine’in diyaloglarındaki en politik vurgu Before Sunrise’daki Bosna savaşına ilişkin Celine’in söyledikleridir. Konu Bosna savaşının vahşeti ve Avrupa’nın göbeğinde böyle bir şeyin yaşanmasının ne kadar korkutucu olduğudur. Savaşın sebepleri, sorumlularına ilişkin belirlemelere yer verilmez çünkü mesele konfor alanının tehdit edilmesinin ötesinde bir yerde ele alınmaz. Oysa Fallen Leaves’in Ansa ve Holappa’sının konuşmaya takatleri de istekleri de gerçek anlamda zamanları ve imkanları da yoktur. Onların dili asgari iletişim dilidir.



Yazar Hakkında

27 Aralık 1992’de İzmir’de doğdu. Lise eğitimini (Konya) Özel İsmail Kaya Lisesi’nde, üniversite eğitimini Gazi Üniversitesi’nde tamamladı. 2014’te Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans eğitimini İbn Haldun Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde Heidegger’de varlık, hakikat ve sanat ilişkisi üzerine yazdığı tezle tamamladı. İstanbul Medeniyet Üniversitesi Felsefe Tarihi ve Sistematik Felsefe doktora programında eğitimine devam ediyor. İlk şiir kitabı Kanımız Yerde Kaldı (Ebabil Yayınları) 2018’de, Ölüm Alışkanlığı (Ketebe Yayınları) ise Mart 2022’de yayımlandı.

1 Yorum

  1. Pingback: Aylak Göz [1]

Yorum yaz