ABD Başkanı Donald Trump ve Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelensky’nin Beyaz Saray’da 28 Şubat 2025’te gerçekleştirdiği basına açık toplantı diplomasi tarihine geçecek bir tartışmaya sahne oldu. Bir diğer ifadeyle Trump -“devlet” vasfı mezat masasına düşürülmüş- Ukrayna’nın -“başkan”lığı ilk günden itibaren mizah programlarına konu olan- Devlet Başkanı Zelensky’i dünya kamuoyu önünde, amiyane tabirle, fırçaladı. Bir taraftan; olan, oluş biçimi itibariyle fevkalade şaşırtıcıyken diğer taraftan Trump tarzı siyaset bağlamı içerisinde düşünüldüğünde pekâlâ öngörülebilir ve anlaşılır bir mahiyet arz ediyordu. Denilebilir ki post-truth çağının merkez üssü Oval Ofis’te iki reality show karakteri yeni bir dünya düzenini kısa, öz ve açık bir şekilde açık etti ve sahneledi.
Ukrayna, İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa ülkelerinin yaşadığı kaderi yarım asırlık bir gecikmeyle tecrübe ediyor. Nasıl ki Berlin Duvarı yıkıldı ve Demir Perde ülkeleri “özgürleşti”, Ukrayna da özgürleştiriliyor. Fakat bu özgürleşme “iki kutuplu” dünya tasavvurunun melez bir yapıya evrilmesini içeriyor. Bunun sebebi ve kırılma noktası kendi başına “SSCB’nin dağılması” veya Çin’in de Komünist Parti yönetiminde tam tekmil piyasa ekonomisine entegre olması ve dahası bu entegrasyon sürecinde ABD ile ticaret başta olmak üzere birçok alanda savaşa girişebilecek kadar yetkinleşmesi değil. Bunun sebebi, Trump’ın ilk dönemki seçim zaferindeki “Rusya müdahalesi” iddialarının dumanı ve bunun yarattığı siyasi dalganın etkileri henüz dağılmamışken Trump ve Putin arasındaki mahiyeti bilinemeyen ilişki üzerine düşünmeyi gerektiren gelişmelerin birbiri ardına yaşanıyor olması. Bugüne kadar Doğu’daki kutbun Batı’ya doğru evrilmesi söze konu edilegeldi, şimdi ortada bunun aksini de konuşmayı gerektiren bir durum söz konusu.

Oval Ofis’teki Trump – Zelensky görüşmesinin hemen ardından İngiltere Başbakanı Keir Starmer’ın girişimiyle Londra’da gerçekleşen Ukrayna Zirvesi’nde Avrupa ülkelerinin, NATO’nun ve Avrupa Birliği’nin (AB) de temsil edilmesi Amerika’sız Batı’nın çaresizliğinin bir fotoğrafı olarak okunabilir.
Trump’ın varlığı, siyaset tarzı ve açıklamaları bu çaresizliğin bilfiil somut tarafını teşkil ediyor. Toplantıya ev sahibi Starmer’ın yanı sıra Ukrayna Başkanı Zelensky, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, AB Konseyi Başkanı Antonio Costa, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve AB üyesi ülkelerin liderleri katılırken Türkiye’yi temsilen Dışişleri Hakan Fidan’ın katılması da ikinci bir somut unsur kabul edilebilir. Zira Bakan Fidan 2025’in ilk günlerinde Avrupa’daki bazı küçük ülkelerin Amerika’nın şemsiyesi altında söz söylemeye dönük politikalarının kendilerine hiçbir katkısı olmadığını dile getirmiş ve sözlerini şöyle sürdürmüştü: “Amerikalılar yokken bölgeye gelebiliyorlarsa görelim. Ama bunun böyle olmadığını biliyoruz. Bu konuda bizim muhatabımız ABD’dir. ABD’yle konuşuruz. Arkasına takılan ülkelerle değil. Diğerlerini muhatap almıyoruz.”[1] Devlet başkanlarının iştirak ettiği zirveye Türkiye’nin bakan düzeyinde katılması bu muhatap almamanın bir göstergesi. Kremlin sözcüsü Dmitry Peskov’un ise Londra’daki acz fotoğrafını “kolektif Batı’nın parçalanmaya başlaması”[2] olarak yorumlaması, bu müşahhas manzaranın malum olan tarafının îlâmı olarak görülebilir. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 24 Şubat 2025’te “Avrupa’nın Türkiye’ye ihtiyacı var”[3] demesi, gelinen noktada, bir milletin iki asrı aşkın süredir kırık olan “millî gurur”unu okşama çabasının ötesinde bir gerçekliğe denk düşüyor. Bu manzara-i umumiye karşısında Londra’da yürütülen müzakerenin detaylarını okumanın bende çağrıştırdığı “akıllı geçit arayana kadar deli karşıya geçermiş” vecizesi oldu. Trump’ı ve Trump’ın da içinde olduğu “güçlü lider”ler manzumesini bu bakımdan bir sonuç olarak okumak icap ediyor. Avrupa ülkeleri bir “gönüllüler koalisyonu” için müzakere yürütürken yol almak isteyen devletler bu sonuç çerçevesinde gelecek planı yapıyorlar.
Bir süredir on yıllara sâri problemlerin -bkz. Suriye- bir çırpıda “çözülüverdiğini”, beklenmedik birtakım gelişmelerin en tahmin edilemez ağızlardan -bkz. Bahçeli’nin İmralı çağrısı ve telefonları- son derece doğal ve basitmişçesine “dile getirildiğini” görüyoruz. Sözü âtıl ve muvazzafen ayak uyduran bir Türkiye fotoğrafına getirmiyorum. Bilakis Türkiye, kurulmasından itibaren bir tür dengeye mahkûm olduğu iki kutbun aşınan sınırlarında, yeni bir mutabakat zemininin salt takipçisi değil, belli hususlarda katılımcısı konumunda görünüyor. Bu konumda, Avrupa, Türkiye için, günden günde paralaks kayması yaşatacak imkanlarını yitiriyor. Türkiye’nin ABD ve Rusya ile daha doğrudan ve ikisi arasında bir çıkmaza düşmeden hareket edebilmesine imkan veren bir mutabakat zemininin oluştuğunu gösteren gelişmeler yaşanıyor. Suriye’deki kanlı sürecin bir tür “şipşak zafer”e, Türkiye’deki kanlı terörün ve adı bile konulamayan “Kürt meselesi”nin bir tür “şipşak çözüm”e tahvil olması ikna süreçlerinin askıya alındığı bu sözünü ettiğim mutabakat zemininin habercisi. Dikkat edilirse, Türkiye özelinde de kalıtsal özellikler taşıyan sorunlar çözülüyor, bileşenlerine ayrılıyor; üstelik müzakereye açılmaksızın, ikna ve inandırıcılık ihtiyacı duyulmaksızın bir anlamda cebir niteliği taşıyan adımlarla. Meğer bu kadar basitmiş dedirtircesine. Genelde ise, bir dünya savaşının gelişini değil de süren bir savaşın belirli alanlarda nihayete eren paylaşımının tezahürlerini görüyoruz. Bunu Ukrayna’da da göreceğe benzeriz.
Peki Türkiye mahkûm edildiği şeyleri nimet addedenlerin iradesini yüzüncü yılını geride bıraktığı şu zaman çerçevesinde kırabilecek mi? Yoksa geçmiş yüzyılın hastalıklarını bir şeref nişanesi olarak yasalarında, müfredatında, kurumlarında taşımaya devam mı edecek? Bu sorunun cevabını buraya kadar söze konu ettiğim denge ve ilişkilerin haricinde Allah’ın ihsanından ayrı düşünmek istemiyorum.
[1] “Fidan’dan Fransa’ya Suriye mesajı: ‘Muhatabımız ABD, arkasına takılan ülkeler değil’”, BBC, 8 Ocak 2025, https://www.bbc.com/turkce/articles/cd9x13y2q90o, (Erişim Tarihi: 3 Mart 2024)
[2] “Kremlin says a ‘fragmentation’ of the West is beginning”, BBC, https://www.bbc.com/news/live/c981p3dxnent?post=asset%3Aa7fa8ef1-dc22-4911-ae61-512152003698#post, (Erişim Tarihi: 3 Mart 2024)
[3] Cumhurbaşkanı Erdoğan: Avrupa’nın Türkiye’ye ihtiyacı var, Haber Global, 24 Şubat 2025, https://haberglobal.com.tr/gundem/son-dakika-cumhurbaskani-erdogan-avrupanin-turkiyeye-ihtiyaci-var-424364, (Erişim Tarihi: 3 Mart 2024)