Aylak Göz, Cahit Zarifoğlu’nun okuduğum ilk günden itibaren zihnimde kendine yer edinen şiirlerinden birinin adıdır. Zarifoğlu’nun vaadsiz topraklarının mahsulüdür. Bu şiirde gündelik hayatın küçük insanının boyutlarına ilişkin bir sorgulama sezerim. Aylak Göz, Zarifoğlu’nun somut olanın bağlamını bir şair dokunuşuyla değiştiriverdiği hamlelerini çokça gördüğümüz şiirlerinden biridir. “Odaların köşelerine zamansız oturmak” ile “aşkını erkenden aşındırmak” arasındaki geçiş gibi. Bu geçişin sebebi devam eden iki mısrada açık edilir: “Duyarsa bir çocuğun/Oyundan çağrıldığını”
Arada bir ne yaptığına bakınma, süresiz kapılarak tablolara yan gelme, bir masaya oturup çay içmenin hakkını verme, kitap uçlarına çizilmiş itilmiş bir resim olarak kendini ve hayatı talim etme, korkma, yaşama ve tebessüm arasında birtakım bağlantılar kurma, başını döndüren kumarı gönlünü bir tarzla kurularken kazanma, ağır başla nöbet alıp şehri çevirme, sonra dağdan kopup şehri devirme tam da bir aylak gözün hevesleri ve pratikleri değil midir? Aylak Göz ötekini dikizlemez. Veya görünmeyen bir göz olarak gözünü şehre ve içerdiklerine diken flaneur bakışı değildir. Tüm dağdağası içinde hayatın içine girer, ayartılarına muhatap olur ama şehri devirmekle ilgili de bir derdi vardır. Ama bu dert de nihayetinde gözün aylaklığı içindeki bir derttir.
Bir tazı sıçramasıyla meramıma geçeyim: Bir “Aylak Göz” olarak seyir notlarımı bu başlık altında paylaşacağım. Ne sinema tahliline ne de sinemanın kendi has kalitelerini merkeze alan teknik analizlere soyunuyorum. Aylak gözümün keyfini ve kahyasının dikkatini yazarak müzakere edeceğim, hepsi bu.
1
Başlarken gündelik hayatın küçük insanından söz ettim ya, bu bir küçümseme içermiyordu. Aksine bu küçük insanı gereğinden az dikkate alıyoruz. Barry Lydon’ı (1975) bir küçük insan hikâyesi olarak izleyebiliriz:

“Seçkinler şövalyelik devrinden söz eder ama şövalyelerin emrindeki köylüleri, kanunsuzları ve yankesicileri unutmayın. İşte büyük savaşçı ve krallar, dünyadaki canice işlerini bu acıklı piyonlar aracılığıyla yerine getirir.”
Küçük insanı, ne olması gerektiğine karar verememiş ve günün rüzgârının onu sürüklediği her bir yeni yerde kendisinin yeniden ve sıfırdan inşa edilmesine kapılarını açık tutan insan olarak anlamak mümkündür. Hasbelkader bulunduğu noktada amaçsızca yaşayan insan. Barry Lydon da bir kuru yaprak misali oradan oraya savrulmanın hikâyesidir. Barry kazanırken de, kazanmaya gayret ederken de kaybetmenin ve hikâyesini kendi yatağına oturtamamanın hikâyesidir. Filmin; kadın, para ve itibar sahibi olma girişiminin sınırlarını da o küçük insana açık eden bir yapısı var.
Türkiye, Barry Lydonların muteber olduğu bir ülke olagelmiştir.
Sonraki bölümü okumak için tıklayın.
1 Yorum
Pingback: Aylak Göz [2-3]