1

Her geçen gün “katkı sunma” düşüncesinden uzaklaşıyorum. Herhangi bir şeye, anlamlı bir katkı sunma düşüncesinin kendi başına ifsat edici olduğunu düşünmekten kendimi alamıyorum çünkü. Her türlü yıkımın ardında iflah olmaz bir yapım arzusu, benzerine rastlanmayacak bir iyi niyet vardır. Yaparken bir güzeli amaçlamak, konuşurken bir hakikati dile getirmek yola koyulma sebebidir. Süreç insanı değiştirir, dönüştürür. Bu, biraz da zorunludur. Fakat süreç insan için, çoğunlukla makul mazeretler üretme ve yapılana gerekçeler uydurma süreci olarak şekillenir. Ortaya çıkan kaybın müşterisi olmaz. Katkı sunmadan, katılmadan, yararlılık göstermeden, bu düşüncelere meyletmeden yaşayabilmek: İşte buna katkı derim, insanın insan olmak bakımından kendine yapabileceği türden bir katkı.

2

Sorunlar ve çözümler üzerine mesai harcamak, insanın işi. Her yerde bir sorun tespit sağanağı: Sosyal medya mecralarında, basında ve ekranlarda bir havai fişek gösterisi gibi birbiri ardına patlayan cümleler, her biri bir başka soruna temas ediyor. Tespit biçimi, cevabını da doğrudan veya dolaylı olarak arz ediyor. Aynı anda: kimse kimsenin alıcısı değil ya da herkes birbirinin müşterisi. “Bir sorunu konuşmaya, konuşulmaması gereken yerden başlamak” adlı bir hastalık. Konuşulmaması gerekeni önceleyen ve bunu dayatan bir akıntı. İnsan, sorularına ve sorunlarına dönmeyi unutuyor. “Bugüne cevap verme”, “olanı kaçırmama”, “her masada var olma” reaksiyonu insanı başa ve sona dair bilincin kaybedildiği bir alana çıkarıyor. “Sorunlarınızdan ve çözümlerinizden azadeyim”, diyen bir avareliğe olan ihtiyaç!

3

Fas ne güzel kazandı Fas. Eda budur.

Bir diğer ifadeyle, bir küçük re-reconquista resitali: takımca gürül gürül Fatiha okumak, gollerden sonra hep birlikte secdeye varmak ve Filistin bayrağı açmak.

4

Bir Filistin vardı. Unutuldu desem yeri. Dış politika algısının ama çoğunlukla da iç politika algısının bir parçası. Dönemsel bir parçası. Filistinliler de bu politikaların mevsimlik işçileri gibi, döktükleri terin karşılığı tenezzülen veriliyor da sanki hayır işleniyormuş gibi. Artık büsbütün meşum hale gelen bir kavramın, “ümmet”in kanayan yarası, önce terörün, sonra müesses terörün, İsrail’in mağdurları. Sorun başlıklarını Filistin ile birlikte konuşmaktan sorunun kaynağını konuşmaya imkân bulamamak, ne güzel strateji.

5

Sezai Karakoç Hâtıralar’ının bir yerinde şunları söylüyor: “Yeni Ergani’de, halk bir taraftan Ankara’da yapılan devrimlerin yansımaları ile ürperirken, bir taraftan biraz da yukarıdaki yarı masalsı hatıralarla karışık günlük yaşantısını sürdürüyordu.” Bu günlük yaşantıyı sürdürme alanı, eğlence sektörünü, kültürü ve sanatı, bilumum boş zaman tasarrufuna yönelen politikayı ikinci dünya savaşından sonra öne çıkaran alan: bana kalırsa ürperti oluşturan gelişmeleri ıskartaya çıkaran yegâne yer. Gözetimin doruk noktasına ulaştığı, denetim politikalarının en amansız olduğu, psikopolitik ayartmanın en incelikli şekilde iş başında olduğu bir yer ve zamanda yine çıkar; bir Musa daha.

Yazar Hakkında

27 Aralık 1992’de İzmir’de doğdu. Lise eğitimini (Konya) Özel İsmail Kaya Lisesi’nde, üniversite eğitimini Gazi Üniversitesi’nde tamamladı. 2014’te Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans eğitimini İbn Haldun Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde Heidegger’de varlık, hakikat ve sanat ilişkisi üzerine yazdığı tezle tamamladı. İstanbul Medeniyet Üniversitesi Felsefe Tarihi ve Sistematik Felsefe doktora programında eğitimine devam ediyor. İlk şiir kitabı Kanımız Yerde Kaldı (Ebabil Yayınları) 2018’de, Ölüm Alışkanlığı (Ketebe Yayınları) ise Mart 2022’de yayımlandı.

1 Yorum

  1. Pingback: Not Defteri [6 -14]

Yorum yaz