Kendi düşümüzü görmek olağan bir fiildir. Peki ya başkasının düşünde olduğumuzu nasıl görürüz?
Miguel de Unamuno, Sis romanıyla okuyucuyu öyle bir sisin içerisinde bırakıyor ki bunu kitabın sonuna kadar gelmeden anlayamıyorsunuz. Hristiyan varoluşçuluğunun kurucusu olan bu İspanyol şair ve yazar, sürpriz sonlu romanıyla okuyucuyu düşüncelere daldırıp başkasının düşüne bırakıyor. O, kendi romanındaki karakterler gibi bizi de Tanrı’nın roman karakterleri olarak görmekte ısrarlı davranıyor. Daha da ötesi “karakter miyiz” veya “karakterli miyiz” diye sorguluyor. Gerçeklik ve kurgusallık üzerine bulanık bir sorgulamayla baş başa kalınan bir okuma serüveni tattırıyor yazar.
Kitapta okuyucuyu özellikle kadın okuyucuyu rahatsız edecek bazı noktalar da var. Sadece ana karakter olan kadınların konumlarından değil aynı zamanda kadınlar hakkındaki diyaloglardan da olumsuz etkilinilebilir. Karakterlerden birinin, kadınların maddi olarak negatif etkilenmediği sürece kuma olayından rahatsız olmayacağını söylemesi ve başka bir karakterin de romanın başka bir yerinde bütün kadınların birbirine benzediği hakkındaki söylemi kesinlikle bir kadın olarak katılamayacağım diyaloglar olsa da hikayenin genel kurgusunun sıradışılığına ve insanı her şeye bambaşka bakmaya yöneltmesine saygım yerinde.
Farklı yapısı ve kışkırtıcı sonuyla kesinlikle klasikler arasında yer almayı hakeden Sis, berrak gerçeklik deneyimimizi sisler ardında bırakıp roman karakterleri gibi kendimizi de başka bir yazar olan Tanrı’nın düşünde gördürme konusunda iddialı. Sonuç olarak roman bizi, Descartes’ın “düşünüyorum o halde varım” sözünü “düşünüyorum o halde düş müyüm” sonucuna bağlamaya götürüyor.
2 yorum
Sürpriz sonlu bir kitap olduğunu söylemeseniz daha iyi olurdu. Ben artık bu kitabı okumam.
Kitabın sürpriz sonlu olduğunu söylemezseniz daha iyi olurmuş artık ben bu kitabı okumam.