119
Ramazan her zamanki bereketiyle geldi. Ben bu bereketi, Ramazan’ın zamanı yavaşlatmasıyla kavrıyorum. Gündelik koşuşturmaların, ilgilerin, her zamanki olan bitenin birden şeklinin şemâlinin değiştiği bir aralık sanki Ramazan. Aylardan bir ay değil. Zamanın billurlaştığı bir ay. Billurlaştığı ve ikamete elverişli hale geldiği bir ay. Evvelin ve ahirin, zahirin ve batının insanın kalbini ve aklını sulh ile bir araya getiriverdiği bir ay. Bu haliyle Ramazan bir tür mahiyet ifşasına imkân sağlıyor. Üstelik bunu sebep sonuç ilişkilerinin uzağında, olanca kendiliği içerisinde yapıyor. Üstüne titrediğiniz şeyin, üstüne titrenesi bir şey olmadığını bir gün öncesinde değil de Ramazan ayında idrak ediyorsunuz. Bu idrak, üstüne çalışılmış bir zeminde hayat bulmuyor sadece. Bir nasip gibi, o zemini önce inşa ediyor sonra da kendisini adeta sizin iradenizin dışında hasıl ediyor. Üstüne titremeyi bırakın, görmediğiniz ve duymadığınız nice şeyi bir gün öncesinde değil de Ramazan ayında görüyor ve duyuyorsunuz. Bu görme ve duyma insanın bilişsel yetileriyle açıklanabilecek olandan fazlasını içeriyor. Zerreler ve titreşimler birbiri ardına gözlerinize ve kulaklarınıza misafir oluyor. Kendinizi varlığınız içinde ağırlamanın usulünü öğretiyor Ramazan.
120
Hayat Ağır, Ölüm Hafif’te Hüseyin Su, “hayat işte” diyor, “çoğumuzun farkına bile varamadığı böylesine elle tutulup gözle görülemeyen ama kendisini bize dayatan zaman kırıntılarından ibaretti.” İlerleyen satılarda da şunları dile getiriyor: “İnsanın, birden kaybolacağını asla aklına bile getirmediği, her zaman kendisinin olmasını istemeye hakkının olup olmadığını bir kez olsun düşünmediği güzel anlar vardır ömründe.”
Düşünüyorum, “Güzel anlar”ı nasıl fark ederiz? Bu, bir muhasebe işi midir, insanın bilince getirebileceği türden bir şey midir yoksa bir tür insiyaki sezişle hissedilmekten öte yapılabilecek hiçbir şey yok mudur, bir iman ve şükür meselesi midir ya da bir “yakalama dikkati”nin vuzuha getirdiği türden bir dakikliğe mi işaret eder? Belki bunların hepsinin ve dahasının toplamı veya bir korelasyonu. Cevap vermek güç. Ama verilecek her cevabın bağlamını zamanın oluşturması kaçınılmaz geliyor bana. Zaman tavizsiz ve yetkin bir hekimin reçetesi gibi hüküm veriyor ve bir renk tasnifi ortaya koyuyor. Nice güzel ânın boyaları aşınıyor, sıvaları dökülüyor, nice sıradan olan da içerdiği mucizevi güzelliği nisyan kuyularından çıkarıp insanın bugününe ve geleceğine mihmandar kılıyor. İyinin ve kötünün muhasebesi değişiyor. Meğer’in lügatteki yeri güncelleniyor. Ân içre farkındalık ve mutmain bir kalp ile “güzel anlar”ı ağırlayabilmekse bir dünya cenneti olsa gerek.
Önceki bölümü okumak için tıklayın.
1 Yorum
Pingback: Not Defteri [121]