100
2023’te 6.852 ayrı ziyaretçi HAZIRKITA’yı ziyaret etmiş. Bu rakam mükerrer ziyaretçilerle 11.048’e çıkıyor. 63.091 ayrı sayfa görüntülemesi almış. Sadece 200’ü bulmayan takipçi sayılarıyla ve etkileşim almayan Twitter/X, Facebook ve zaman zaman da Instagram paylaşımlarıyla bu ziyaretçi ve sayfa görüntüleme sayılarının HAZIRKITA için hiç de fena olmadığı söylenebilir. Pek tabii tık sayısının okur dikkatine ilişkin hiçbir şey ifade etmediği düşünüldüğünde bu sayılara yüklenecek anlam sizin niyetinize kalıyor. Benim niyetim hazırkıta beklemek, dolayısıyla bunun için yürümek ve düşünmeye devam etmek.
101
Türkiye, sorunlarını çözme düzlüğüne çıkabilmiş değil. 100 yılını geride bırakmış bir Cumhuriyet olarak, ne üzücü ki, henüz sorunlarını açık teşhisten kaçıran bir akıl ile yol alıyor. Açık teşhis, söz konusu akıl için bir müdânâ anlamını taşıyor. Geçmişe dönük bir borç yükünün altına girmemek için 100 yılın yanlışlarını doğrulatacak bir siyaset ihdas ediliyor. Tedavüldeki, dünün yanlışlarını bugünün yanlışlarıyla temize çeken bir siyaset. Bu sebeple Türkiye’de geçer akçe, sorunları çözmek yerine belirli süreçler dahilinde kâra tahvil etme yaklaşımıdır. Siyaset kalpazanları, baştan yanlış iliklenen düğmeleri “ortak değer” olarak vazetmeye memur, üretilen hastalıklı insan tipi rıza üretimine yönelik olarak araçsallaştırılan değerleri içselleştirdiği oranda millî ve makbul.
102
Türkiye, geleceğini kendi uhdesinde gören öfkeli çocuklara gölgesinde yer veren bir kağnı gibi. Önce gölgesini sahiplendiriyor ve konuşturuyor sonra da kendi adına söz söyleyenleri ortada bırakıyor.
103
Türkiye’de politik müfredatı “iç düşman” odağında belirlemeye yönelik bir teamül söz konusu. Bu teamül, düşünce alışkanlıklarını değiştirme noktasında bir beceriye sahip. İnancını, düşüncesini ve kendisini niyetinin aksine araçsallaştırdığı insan, borçluluk psikolojisi içinde ateşli bir taraftarlığı sahneliyor ve fakat esasında kendi konuştuğu zemini imha ediyor.
104
İnanmamak en az inanmak kadar kıymetlidir. Bir çözüme inanmaktan vazgeçmeyi öğrenmek ne zor şey. Yanlış çözümde ısrar, yanlış bir kapının açılmasını beklemedeki ısrar, güzel günlerin yaklaştığını haber vermez. Yüz çevirerek, geri dönerek ve vazgeçerek özgürleşmek de mümkün.
105
Hiçbir şeyin değişmediğini hissettiren hadiselere tanık oluruz. Üstelik bu his, gerçek bir çaresizlik üzerine hasıl olmaz. “Çaresizlik hissi” Türkiye’nin evlatlarına biçtiği bir gömlektir. Kanlar dökülür, on yıllar geçer, partiler isimler ve yıllar değişir fakat insanlardaki çaresizlik hissi bakidir. O his, histerik bir devletçilikle ağulanır ve hiçbir bedel ödememişlerce her bedel ödenmesi gereken yerde bedel ödeyenlerin üzerine boca edilir. Acılı analar ve babalar resmî törenlerle tevekkül pazarlarına yolcu edilir, yeni acılara ve bedellere göğüs gerebilmeleri için. İnsanları bedel ödedikleri yerden haraca kesmek: Siyasetin büyük ve korkunç mahareti budur.
106
Teoman Duralı’nın farklı zamanlarda “Neredeyse Türkçe konuşan kalmadı. Ben Türkçe konuşuyorum. Türkçe biliyorum. Bununla övünebilirim” dediğini hatırlıyorum. Kitaplarındaki dil tercihleri üzerine sorularla hocanın kapısını çaldığımda herhangi bir felsefe sorununu konuşmaktan daha çok mutluluk duyduğunu hissederdim. Türkçe hassasiyetiyle kapısını çalan birinin olmasından memnuniyetini hissettirirdi. Hoca, Türkçede bir “omurga dikkati”ni gözetiyordu ki beni kapısına defaatle götüren de buydu. Bu dikkati şunun için vurguluyorum: Kamusal alanda Türkçe konuşmanın imkânı her geçen gün azalıyor. Bir 100. yıl manzarası olarak değerlendirilebilir: Üretilen makbul vatandaş makbul Türkçesiyle Türkçenin tahrifine hizmet ediyor. Bu tahrifat da gücünü, bugünlerde gördüğümüz üzere, özellikle Kürtçe üzerinde sınıyor. Acziyetin, karnından konuşmanın, kan üzerinde ayran kabartmanın kof tetikçileri sözde devletçi ve milliyetçi argümanlarla Türkiye’yi yaşanılmaz kılarken esasında bir şeyin uzağına düşüyorlar: Türkçe konuşmanın. Çünkü memuru oldukları tahrifat, kandan ve kaostan beslenen bir maliyet hesabına dayanıyor.
107
Şecaat arz ederken Teoman Koman ve türevlerinin talebesi olmakla, siyasetini gütmekle övünen ve hallenen merd-i kıbtîlerin revaçtaki kirli mutabakatına ve rıza üretmek için önce peydahlayıp sonra araçsallaştırdıkları “ortak değer”lere karşı Türkçe konuşmak ve karşı koymak gibi bir dikkat geliştirdiğimi itiraf ediyorum.
Önceki bölümü okumak için tıklayın.
2 yorum
Pingback: Kültür ve Sanat Gündemi
Pingback: Not Defteri [108-118]