52

Türkiye bir marşlar çöplüğü. Bu alan, özellikle “Cumhuriyet” temalı marşlar, ilkokul seviyesindeki güfte ve bestelerden bir yığın olarak görülebilir. Yüzüncü yıl sebebiyle bu yığına yeni ve niteliksiz daha başka eserler de dahil oluyor. Bunun son örnekleri olarak Fazıl Say’ın, Norm Ender’in, Tarkan’ın meşum marş girişimleri ve İletişim Başkanlığının düzenlediği yarışmadan birinci çıkan malum eser zikredilebilir. Marşlardaki fecaat bir güfte ve beste sorunundan çok, bana kalırsa, bir idrak sorununa işaret ediyor. Yanlış formasyon ve yanlış ideallerin ortaya çıkardığı nesiller yanlış eserler ortaya koyuyor ve aynı derekede nitelikten bağımsız iltifat görüyorlar.

Bu seviyesizlik ve idrak bunalımının tazyiki karşısında, soluklanmak için, bir yüzüncü yıl muhasebesi olarak Sagopa Kajmer’in Avutsun Bahaneler’ini, niçin dinlemeyelim?

54

Söz konusu marşlar çöplüğünün içinde eşinmekten beni alıkoyan bir istisnaya dikkat çekmek isterim, İstiklâl Marşı’na. Bir istisna ve yüzüncü yıl marşı olarak İstiklâl Marşı yeniden ve yeniden okunmalı.

55

İstiklâl Marşı’nın hep bir âdâbımuâşeret dikkati telkin ettiğini düşünmüşümdür. 29 Ekim’i ma’bedini nâ-mahrem elinden korumak için “istiklâl harbi” vererek tarih sahnesindeki varlığımızı yeni bir merhaleye taşıyan, Türkiye’yi İslâm ile kaim kılan ve Cumhuriyet’in kurulabilmesini temin eden şehitlerimizi ve emanetlerine sahip çıkan silah arkadaşlarını tel’in edercesine ve tahrif ederek “kutlayanları” gördükçe, âdâbımuâşeret dikkatinin önemini bir kez daha anlıyorum. Şehit kanları üzerinde İstanbul’un işgal günlerini andıran türden bir sefahatı “Cumhuriyet’i sahiplenmek” olarak takdim edenler, hep daha büyük bir öfkenin ve artarak devam eden kayıpların mirasçıları olarak yaşamaya devam edecekler.

56

Firavun İmanı’nın kilit karakteridir Ali Yusuf. Tabiri caizse, Ebu Sufyan’ın sulbünden. Ali Yusufların Cumhuriyet tarihinin şekillenmesinde belirleyicilikleri yabana atılır cinsten değil. Her yapının ve çatının altında oldukları muhakkak. Her kritik eşikte hangi cüppeyi giymeleri gerektiğini kolaçan ederek ve Türkiye’de yaşamaları itibariyle, hangi eşikte besmele çekmeleri gerektiğini hangi eşikte diz çöküp oturmaları gerektiğini sorabilecekleri isimleri de yanlarına alarak yaşarlar. Denilebilir ki İslam’ın fehmi kıt ve gecikmeli protestan yamakları her devirde bunlarladır. Mü’minlerini hor gördükleri, cevherine inanmadıkları, sırtlarına ve Türkiye’ye yük kabul ettikleri din, çoğunlukla itham ettiklerinin aksine, kendileri için sadece bir meşruiyet devşirme aracıdır.

57

Çağdaş sanat sürprizlerle dolu ve dahası “hayatın içinde”. İlgilisini mahkeme salonu ciddiyetiyle müzelerde beklemiyor. Kendini ortalık yere atan ve fakat görünmez kılan hünerleri var. Bugün Ayvansaray metrobüs durağında karşılaştığım enstalasyonu bu bakımdan son yıllarda gördüğüm en özgün çalışmalardan biri addediyorum.

Yerleştirme, teması itibariyle Cumhuriyet gibi, katılımcı bir estetiği üretiyor ve bu doğrultuda isimlendirme işini muhatabına bırakıyor. Esere “Holokost Endüstrisi” adını veriyorum. “Holokost Endüstrisi” başlıklı bu entalasyonun Cumhuriyet’in 100. yıl dönümünde İstanbul’da ve üstelik Eyüpsultan’daki bu icrası ve içerdiği cüretkârlık her türlü takdirin üzerinde. İnsanları gündelik hayatın doğal akışı içerisinde ve hazırlıksız yakalayan yerleştirmenin sunumunun anonim bir kimlikle takdimi (sanatçının kim olduğunu bilmiyoruz), deha anlatılarını boşa çıkarır mahiyette. Mesajın Warholyen sunumu, Warhol’ün 1982 tarihindeki hamburger yeme performansından bu yana, seri üretim mantığında ve türlü biçimleriyle Amerikalılığın tezahürü noktasında, esasta değişen hiçbir şeyin olmadığı ima eder cinsten. Bu bakımdan McDonald’s on yılda on beş milyon genç yaratma idealini değersizleştiren ve aşan bir teklifle görünürlük kazanıyor. Bu, daha fazlasını istemenin ve yaratmanın kamusal icrası. Cama vuran siluetiniz McDonald’s dünyasıyla alışverişinizi açığa çıkarıyor. Marka ambleminin 100’e tahvilindeki beceriyse Berger’in Görme Biçimleri’ndeki tahlillerini de göz önünde bulundurmayı gerektiren başka bir okumanın konusu olabilecek incelikte.

Kitlesel ölçekte ve üstelik Marina Abramović’e taş çıkartır cinsten bir terör performansı ortaya koyan İsrail’in iaşesini üstlenen McDonald’s’la Türkiye’ye iyi gelen ve çokça gündeme getirilen toplumsal kutuplaşmayı onaran bu türden bir çağdaş sanat işbirliğinin geliştirilmesi, özellikle Cumhuriyet’in 100. yılında çok kıymetli. Tüm unsurlarının uyum içerisinde bir bütünlük arz ettiği bu eserin Artİstanbul Feshane’de kalıcı koleksiyona dâhil edilmesi sevindirici bir gelişme olur.

Gerçekten de “McDonald’s Gibisi Yok”.

58

İstiklâl Marşı her bir mısraıyla haşyet uyandıran bir şiir; bir şiir ne kadar haşyet duygusu uyandırabilirse, o kadar. Bütünü parçasında mündemiç denilebilecek bir şiir. Yine de belirli bölümleri öne çıkarılır, dörtlükler olarak okunur, sayısız defa tekrarlanır. Bu tekrarlarda –okunan kısma dâhil olsa bile– es geçildiğini düşündüğüm bir mısraı var bu şiirin. Çocukluğumdan beri çokça etkilendiğim ve merhum Akif’in doğrudan bana seslendiğini hissettiğim bir mısra: “Sen şehîd oğlusun, incitme, yazıktır atanı”. Doğduğum ve yaşadığım bu topraklar üzerine konuşmaktan kendimi hiçbir hal ve şartta alamamamın sebebi de, bu mısrayla kesişen bir alan üzerinde varlık bulmam. İnancımı, muhabbetimi ve kinimi diri tutan da bu.

59

Yıllar önce Sesli Harfler’de Ebubekir Eroğlu’nun “Yunus ve onun adsız ardılları”ndan söz eden bir mısraını görünce etkilendiğimi hatırlıyorum. Akif’in “düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı” deyişindeki dikkati içeren bir mısra olarak okumuştum. Kimler ola, “adsız ardıllar”? Bilmiyoruz ve öğrenecek araçların da mahrumu, belki de cahiliyiz. Yaşadığımız dünya ve zaman onların kefensiz olamayacağını telkin ediyor. Yeni isimler tanımanın heyecanını çoğu zaman taşımamış, bu heyecanı taşıdığı zamanlarda da çokça mahcup olmuş ve yeni adımlar atmanın yetkin bir acemisi ve pişmanı olarak kendime itiraf ediyorum, bu tanış olma arzusunu ve bu arzunun heyecanını.

Önceki bölümü okumak için tıklayın.

Yazar Hakkında

27 Aralık 1992’de İzmir’de doğdu. Lise eğitimini (Konya) Özel İsmail Kaya Lisesi’nde, üniversite eğitimini Gazi Üniversitesi’nde tamamladı. 2014’te Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans eğitimini İbn Haldun Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde Heidegger’de varlık, hakikat ve sanat ilişkisi üzerine yazdığı tezle tamamladı. İstanbul Medeniyet Üniversitesi Felsefe Tarihi ve Sistematik Felsefe doktora programında eğitimine devam ediyor. İlk şiir kitabı Kanımız Yerde Kaldı (Ebabil Yayınları) 2018’de, Ölüm Alışkanlığı (Ketebe Yayınları) ise Mart 2022’de yayımlandı.

1 Yorum

  1. Pingback: Not Defteri [60]

Yorum yaz