151
“Yerli ve millî” söyleminin ana akım siyaset sahasını alan bırakmamacasına kaplar bir konuma gelmesi düşman tanımlarının değişmesine yol açtı. Bu durum, Müslümanların politik bilincinin iğdiş edilmesi olarak değerlendirilebilir. Bugün, “vatanseverlik” payesinin Türkiye’nin aleyhine işlediği bir vasatı tecrübe ediyoruz. Vatanseverlik bir ortak payda yanılsaması ortaya çıkarıyor. Bu biçimiyle vatanseverlik, zıtları bir arada eriten bir kazan. Bu kazanda; Türkiye’yi mümkün kılan şehitlerin mirasına toprak atanlar, âkiflerini sürgünlere yollayanlar, âlimlerini asanlar, toplumun sâlihlerini en iyi haliyle takibata maruz bırakanlar ile hiç değilse niyetleri itibariyle sırat-ı müstakim üzre olmayı bir mesele olarak görenler karıştırılıyor. Bu halîta içinde farklar belirsizleşiyor ve kitlesel bir mertebe kaybı yaşanıyor. Sonuç, günümüz Türkiye’sidir. Yani omurgaszlaştırılmış bir Türlük tasavvuru, talan edilen Suriyeli evleri, metroda tokat atılan göçmen kız çocuğu, ne yaparsa yapsın nöbeti bitmeyen Kürde yönelen hınç ve milliyetçi şamatanın üstenci tedip gayreti. Müslümanların araçsallaştırılmış, “andımız” derekesine çekilmiş bir Türklük keyfiyeti içinde mevzi dışına itildiği bir süreç bu. Ayan beyan ifade etmek gerekirse: Bugün Suriyeliye, Araba, Kürde ve bilimum yeterince Türk olmayan veyahut “Türkleştirilememiş” ihvana yönelen politik hınç, İslam’ın bu topraklardaki bakiyesini Cumhuriyet tarihi boyunca zanlı konumuna getiren hınçtan başkası değil. Diğer bir ifadeyle ne şehitlik ne de şâhitlik makamını vatanseverliğe ve “yerli ve millî olma”nın belirlenmiş, tasnif edilmiş değerine indirgeyemeyiz. Çünkü şehitliğin ve şahitliğin birleştirici değil ayırıcı vasıfları vardır ve bu anlamıyla vatanı mümkün kılan iradeye işaret ederler.
152
Muhammed Ali, Amerika’nın Vietnam savaşına katılmayı reddederken şu ifadeleri kullanmıştı:
Allah kardeşlerimi öldürmeme müsade etmez. Bizden daha siyah daha fakir daha aç kardeşlerimiz. Kimin için, büyük güçlü Amerika için. Onları neden dolayı vurayım. Bana hiçbir zaman zenci demediler. Bana işkence yapmadılar. Üzerime köpek salmadılar. Beni ve ulusumu soymadılar. Anamı babamı tecavüz edip öldürmediler. Fakir insanlara, bebeklere, kadınlara neden ateş edeyim. Beni hapse atacaksanız atın.
Bir başka yerde de şunları dile getiriyordu:
Kimseyle savaşmaya gitmeyeceğim. Eğer savaşıp öleceksem burada ölürüm, siz beyazlarla savaşırken. Siz benim düşmanımsınız. Siz beyazlar. Vietnam değil. Japonlar değil. Çinliler değil. Siz! Özgürlük isteğimde siz karşımdaydınız. Adalet istediğimde karşımda siz vardınız. Eşitlik istediğimde karşımda siz vardınız. İnançlarım ve değerlerim için yanımda hiç durmadınız. Şimdi burada sizin için savaşmamı istiyorsunuz. Hayır!
Ne şehitlik ne de şâhitlik makamını vatanseverliğe ve yerli ve millî olmanın belirlenmiş, tasnif edilmiş değerine indirgeyemeyiz derken biraz da Muhammed Ali’nin bu mevzîsinden söz ediyorum. Türkiye’yi millî, kültürel, antropolojik değerlerden ibaret bir cendere içerisine alan bir tür Amerikanlaşmadan. “America first” siyasetinin Türkiye’ye tercümesi ve mümessilliği Türkiye’nin mevcuduna biraz daha halel getirmenin ötesine geçemiyor. Müslümanların politik bilincinin Amerika’yı, İsrail’i, İngiltere’yi hariçte değil dahilde görmeyi hatırlaması icap ediyor. Akıntı çağanozları, 6-7 Eylül talanından kendini korumak isteyen azınlık unsurları gibi davranmak yerine dedelerinin, analarının, babalarının kimliğine ve hafızasına sahip çıkma yoluna gitmelidirler.
153
27 Ağustos’ta [bkz. Not: 150] İsmet Özel’in Üç Zor Mesele’deki “‘Milli kültür’ün İslam’ın egemenliği ile birlikte yerini Kur’an ve Sünnet’in ilkelerine bırakması ve o toplumda yetkenin (otoritenin) alacağı biçimi dinin tayin etmesidir.[1] tespitini ele almış ve İslam ile Türklüğü özdeşleştiren yaklaşımının ortaya çıkardığı bir maraza işaret etmiştim. Bu maraz, “Anayasa’dan Türklüğü çıkarmak istiyorlar” mealindeki itirazlarıyla Özel’in, bugün, Türklüğü müdafaa için Kenan Evren Anayasası’ndan medet umar bir mevziden konuşmasıydı. Özel açıkça Üç Zor Mesele’de “‘milli’ hedefleri İslami hedeflerle özdeş kılmak, büyük bir yanlışlığı peşinen başlatmak demektir.”[2] diyordu. Fakat bugünkü konumu, İslam’ı olsa olsa “bir kavmin kültürel varlığının” mütemmim cüzü olarak anlayanların veya hesaba katanların tesis ettiği ve toplumu geniş bir mutabakat ile sürece dahil ettiği atmosferle ilişkisi gözardı edilerek anlaşılabilir görünmüyor. Türkiye’de zamanın ruhu herkesi Türklüğü imha eden bir “Türklük Sözleşmesi’nin” radikal de olsa, ancak ve ancak alternatif bir yorumunu benimseme noktasında serbest bırakıyor.
Benim bu minval değerlendirmeleri yaptığının günün ertesinde, 28 Ağustos’ta İsmet Özel “Tuz Kokarsa Çaresi Ne?” başlıklı bir yazı kaleme aldı ve “Türkler için millî olan her şey aynı zamanda dinîdir.”[3] dedi. Tevafuğun böylesi. Türkler için millî olanın ne olduğu sorusundan hareketle, millî olanın mevcudunu dinî olana özdeş kılacak bir düşünce hamlesi ortaya koymak bir tarafta, millî olanın câri bakiyesinin ezici tefessühü altında dinî olanın millî olduğu iddia edilen türedi değerlere alet edilişi diğer tarafta. Türkiye bugün, bu hususta diğer tarafta. Türkler için millî olanı eleyecek ve Türkler için millî olanı dinî olana özdeş kılacak bir saf düşünce ve siyaset hamlesini tecrübe ediyor olsaydık, herhalde Özel yazısını “Biz her gün biraz daha dar kafalı, her gün biraz daha geniş mezhepli olmakla rahatını bozmayan kimseler topluluğuyuz. Sağlıklı mıyız?” diye bitirmezdi. Dolayısıyla “Türkler için millî olan her şey aynı zamanda dinîdir.” demek, biz başka şeyler murad ediyor olsak da, özünde millî olanla iktifa etmenin Türk’ün lehine olduğunu söylemek anlamına gelecektir. Özel’i Atsız veya Asya okur gibi okuyanları memnun eden de bu değil mi zaten?
[1] İsmet Özel, Üç Zor Mesele, (İstanbul: TİYO Kitap, 2013), s. 103.
[2] İsmet Özel, Üç Zor Mesele, (İstanbul: TİYO Kitap, 2013), s. 167.
[3] İsmet Özel, “Tuz Kokarsa Çaresi Ne?”, www.istiklalmarsidernegi.org.tr, 28 Ağustos 2024, https://www.istiklalmarsidernegi.org.tr/IsmetOzel?Id=236&KatId=7, (Erişim Tarihi: 2 Eylül 2024).
Önceki bölümü okumak için tıklayın.
2 yorum
Pingback: Not Defteri [154-158]
Pingback: Not Defteri [159]